18 Ekim 2021 Pazartesi

KAYBEDENLER VE KAZANANLAR

Yıllar Artık Boşa Harcanıyor.


İnsanlığın bu maddeci düzeni taşımaktan yorulduğu ve zorlandığı bir süreçten geçiyoruz.


İnsanın içi uyanmaya başlayınca dünyaya daha farklı gözlerle bakmaya başlıyor ve zamanın sağladığı lükse ve refaha yetişmekte zorlanıyor.


Yaş ilerledikçe ve ömür tükendikçe çoğu kez kötülüğün iyiliğe galip geldiğine de tanıklık yapıyor insan. O zaman daha iyi anlıyor ki hayır ve şer çarpışmakta, kötülük ve iyilik kapışmakta; beğeni ve çıkar üzerine kurulmuş tüm sahte ilişkiler bu fani dünyada yaşanıp bitmektedir..


İnsanlığın bugün tüm bilimsel ve teknolojik başarılarına, gelişmelerine ve medeniyetin kendisine sunduğu maddi imkan ve rahatlığa rağmen, içinde bulunduğu derin tatminsizlik ve huzursuzluk gibi…


Evet! Bugün insanlık mutsuzluk, endişe, yetersizlik ve şaşkınlıklardan şikayet ederek yaşamaktadır. 


Toplumun içinde bulunduğu psikolojik durumun gerçekliğinden kaçmakta; çareyi hep daha fazlasını isteme arzusunda aramaktadır…


Bugün refah ve zenginlik içinde yaşayan, maddeyi ön plana çıkaran toplumlar; insan aklı ürünlerin yasasıyla içine düştüğü boşluk, endişe ve belirsizlik hızla artmaya devam etmektedir. 


Temiz akıl sahibi insanların toplumu gözlemlemesi ile elde edeceği izlenim, insanların kendilerinden bile kaçmakta oldukları gerçeğidir.


Evet! Bugün herkes bu çarkın içinde ezilerek yaşıyor. Değerli insani duygu ve düşüncelerden uzaklaşmış olduğumuzu farkına varamayacak kadar boş ve anlamsız bir hayatın içindeyiz.


Depresyon ve kaygı bozukluklarından kaynaklanan hastalıklar, cinnet ve benzeri görülmemiş suçlar, terör ve şiddet olaylarının yarattığı örnekleri televizyon kanallarında izleyip görmekteyiz.


Bazı maddi gelişmelerin büyük hakikatten daha değerli olduğuna, insanın yerini teknolojiden, mal ve statüden daha üstün saydığı bir gerçekliğe aldandığını da göz ardı edemeyiz.


Peki, bunca devam eden ilerlemeye rağmen bütün bu gelişmelerin insan hayatındaki etkileri nelerdir?


Bu kadar olağanüstü gelişmelerin yaşandığı bu süreç, mutluluk getirebilmiş midirler?


İç huzuru ve toplumsal refahı tesis edebilmiş midir?


Ülkelerde yaşanan açlığı, savaşı ve zulme dur diyebilmiş midir?


Modern cahilliği ve aptallığı bitirebilmiş midir?


Hayır! Akıl almaz bir saflık ve gaflet içinde hayata tanıklık etmekten başka çare bulamıyoruz!


Bu yapının oluşumunda bir payımızın olmadığını ve herhangi bir etkimizin bulunmadığını düşünüyoruz. Sistemin elimizi ve kolumuzu zincirleyerek mahkum etmesine ve duyarsız hale getirmesine izin veriyoruz.


Görüldüğü gibi bu gerçeklerden uzaklaşmak insana ancak ciddi bir doyumsuzluk, aç gözlülük, cehalet, huzursuzluk ve korku getirmekten öteye geçememekte; İnsan hayatının varoluş gayesi ve hedefleri konularında ilerleme göstermesine katkı sunamamaktadır. Böylece tam tersine insani değerlerden uzaklaşma ve bencileşmeye sebep olmaktadır.


Çoğu insan Allah’ı yeterince farkına varamamış ve tanıyamamış bir halde, elde ettiği mal, şöhret ve makam gibi kendi elleri ile yaptığı ilahlara tapmakta ve bunların emrettiklerini insanın varoluş gayesi olarak görmektedirler.


Günümüzde kimsenin varoluş gayesini arayıp bulma ve Allah’ın emrettiği yasaları gerçekleştirme gibi bir derdi ve gayesi bulunmadığından, kendilerini de bir türlü bulamamaktadırlar.


Buna benzer bir çok ilahçıklara tapınan ve izinden giden, sözde Müslüman ülkeler başta olmak üzere, diğer modern tüketimci cahil toplumlarda da durum pek farklı değildir. Çünkü: onlarda gerçek yaratıcılarını bulmuş ya da bulma niyetinde değillerdir. 


Sadece teknolojik ve sanayi gelişimle mesafe kaydeden ülkelerin diğer ülkelere madden üstün gelmesi pek bir şeyi değiştirmemektedir. Tam tersi insan bilincini dibe doğru sürükleyen, insanın tüm değerlerini düşüren ve sadece maddeye, harcamaya bağlayan, isteklerini küçülten bir şeytani sistem olduğu görülecektir…


Bugün toplumsal çürümenin, yozlaşmanın ve adaletsizlik gibi sorunların en temel kaynağı, toplumda mutlak kontrol yetkisinin Allah’a ve onun sistemine göre inşaa edilememesinden kaynaklanmaktadır. 


İslam’ın Kur’an’da bildirdiği “La İlahe İllallah” “Allah’tan başka İlah Yoktur” gerçeğinin ne olduğunu ve asıl verilmek istenen mesajı sorgulayıp, bu başlığın altını doldurma gayreti gösteremeyen çoğunluk için, yüzeysel olarak bu kelimeleri söylemek, Allah’a inanmak ve birlemek için yeterli görülmektedir.


Oysa Yüce Allah, insanlar üzerindeki mutlak kontrol yetkisini yarattığı bir kimseye ve Allah’ın sistemi dışındaki beşeri yasa ve kanunlara verilmesini red etmektedir. İlahlık hakkını yalnızca Allah’a tanımaktadır.


Bu sebeple insanlık, hangi yer ve zamanda olursa olsun İlahi kanunlardan uzaklaşıp, beşeri kanunlara itaat ettikçe olumsuz sonuçlarla karşı karşıya kalmaya devam edecektir. 


Bu sistemler insan fıtratıyla tamamen ya da kısmen çatışma halindedir. Bugün yaşanan ve meydana gelen çelişkili durumlar, acılar, göz yaşları ve savaşlar, Allah’a şirk koşmanın sonuçlarının apaçık delilleridir. 


Hayatımıza eklenen yep yeni teknolojik alanlar ve uğraşlar bizi Allah’tan uzaklaştıran, ona giden yolu zorlaştıran etkenler haline gelmiştir. Saatlerce televizyon ve internet karşısında zaman tüketmek çok ciddi bir gafletin ve yok oluşun göstergesidir.


İşte bu Allah’ın sistemiyle, kulların sistemi arasındaki yol ayrımını fark edemeyen bireyler şirk ve zulüm tokmağı altında ezilip gitmeye devam etmektedirler.


Bakın ülkemiz başta olmak üzere, yeryüzünün dört bir yanındaki insanlar mutsuzdur. Allah’tan uzaklaşmanın doğal sonucu olarak, gerek kişi ve gereksede toplumlar çok acı çekmiştir ve çekmeye devam etmektedirler. Çünkü; tabiatı ile uyumsuz bir sistem ve kanunlar tarafından kuşatılarak yönetilmektedirler. 


İnsanlar, düşüncelerini, akıllarını, kalplerini ve hayatlarını kuşatan sahte kanunları; bu kanun koyucularını, destekçilerini sırf ekonomik güç ve çıkar elde etmek için bunları yapan ve ilahlık özelliklerini kendine yakıştırarak, insanlar üzerinde hakimiyet kuranları farkına vararak kendilerini değiştirmedikçe ve Allah’ın kanunlarına uygun olarak bir insan, aile ve toplum olma gayreti göstermedikçe istedikleri düzgün bir dünya kendilerine asla verilmeyecektir.


İnsanlar gerçek rableri olan Allah’ı tanımadıkça ve ilahlık özelliklerini ve sıfatlarını bildirdiği anayasal kanunları içeren Kur’an’ı okuyup, anlayıp tatbik etmedikçe; yığınlar ve enkazlar altında kalan gerçeklere erişemeyecektir ve üstün kan, üstün ırk, hüküm, saltanat, makam ve mal gibi, bu gelici ve geçici ucuz sıfatlardan hiç biri onu şerefli kılmayacaktır.


İnsanları bir araya getiren en önemli bağ inanç bağıdır. Bugün bu bağlar aile ve toplum ilişkilerine yansıyacak düzeyde bile zayıflamıştır. Kimseler kimseye güven vermemektedir. 


Oysa insanlığın en değerli özellikleri olan akıl, mantık ve inanç çerçevesinde bir araya gelmeleri ve toplanmaları gerekmektedir. Aksi taktirde bu toplumsal kokuşma hızla yerini ciddi parçalanma ve ayrışmalara bırakacaktır.


Durumun ciddiyetini anlayan, uyanıp çevresini uyandıran, araştırıp sorgulayan ve bu zincirlerden kurtulmak isteyen, gücünü toplayıp kendisine yönelmelidir. 


Toplumda doğruyu bulmaya çalışanların sayısı arttıkça Allah’ın ilahi yardım kaynağı herkes için harekete geçecektir.


Belkide bu yüzyıl, derin bir boşluğa ve kaosa sürüklenen insan yığınlarının yeniden Allah’a yönelme belirtileri tam olarak görülmeden sona erecektir…


Çünkü Yüce Allah her yüzyıl da bir sahneyi silmekte, yeni bir sahne kurmaktadır…! 


Tıpkı 1921 - 2021 yılı gibi….


Anlayan temiz akıl sahiplerine…


20 Haziran 2021 Pazar

ÇÜRÜMEYİ FARK ETMEK

 Çürüyoruz! 


Hemde öyle rezil ve vakitsiz bir çürümede değil bu! 


Herkes hissediyor artık! İçimizde ve dışımızda fark edilmeye başlıyor.


Yalnız içinde yaşadığımız toplumun değil, içinde yaşadığımız dünyayı da çürütüyoruz kendimizle beraber.


Denizlerimiz, ormanlarımız, ilişkilerimiz, ruhlarımız…


Tabi bu sessiz çürümeye kulak tıkayan ve yokmuş gibi davrananlarda var!


Sistemin labirent içinde dönüp dolaşıp aynı yere getirdiği çaresizlikteyiz. 


Yoldaki işaretler bize çıkış yolunun nereye çıktığını gösteriyor aslında!


Ama umursamıyoruz!


Kritik düşünmediğiniz sürece, sorgulayıp, araştırmadığınız ve gerçekleri öğrenmediğiniz sürece ve en önemlisi bilinçlenerek hayatınıza korku ve panik pompalayan, sisteme hizmet eden televizyon kanallarının başından kalkıp itiraz etmediğiniz sürece yine tüm kapılar çıkmaza çıkacak ve bizi döndürüp yine o sistem denilen labirentin içine çekmeye devam edecekler.


Türkiye’de 24 saat içerisinde gündem olarak nelerin hızla değiştiğini ve tanık olduğumuz olayların bizde nasıl şaşkınlık yarattığını çok daha iyi anlarsınız.


Siyasetten ekonomiye, hukuktan, adaletsizlik ve yolsuzluğa..


İşsizlikten yoksulluğa, haksızlıktan zulme derken,


Doğanın katledilişi, denizlerimizde meydana gelen deniz salyası (müsilaj)


Depremler, Kanal İstanbul, Çamlıca Kulesi vs.vs….


Covid-19 denilen virüsün varlığına inananlar ve inanmayanlar.


Aşı olanlar, olmayanlar ve zorla aşılanacaksınız dayatmaları…


Bir yönden derinleşen ekonomik kriz ve yoksulluk,


Artan intihar haberleri…!


Gelişen teknolojik yenilikler ve değişim rüzgarları…


Bir çıkış olmalı!


Çözülmez gibi görünen problemleri bile çözemez hale getiriyorlar. 


Kafalar karışık ve gelecek gittikçe belirsizleşiyor!


Bu kadar hızla gelişen olayları ve değişen gündemi ne insan ruhu ve nede dünya kaldıracak durumda değil artık.


Çözülüyoruz ve çözüldükçe  parçalar halinde dağılıyoruz.


Nasıl çıkacağımızı bilmiyoruz! Dışarı çıkmak için çok zamanımız da kalmadı!


Siyasetçilerin, bilim insanlarının sihirbazlıklarına yeniliyoruz.


Umut giderek azalıyor.


Yeni kuşaklar da heba oluyor! 


Bu parçalanma içerisinde, aksine parçaların bağlantı ve birleşme noktalarını bulmak ve birleştirmek lazım.


Bedenlerin çözülerek, ruhça birbirini iterek uzaklaştırıldığı ve yalnızlaştırıldığı; toplumsal ilişkilerin bilinçli olarak çıkara endekslenerek daha da anlamsızlaştırıldığı bu süreçten çıkmak istiyorsak insanlığın ve maneviyatın dilinden konuşmak zorundayız.


Ancak bu şekilde kapitalist ve küresel, ulusalcı yapıların insanlık üzerine oynadığı oyunu bozabiliriz. Yeniden hayata dönebilir ölüden farksız yaşayan ruhlarımızı canlandırabiliriz…


Labirentlerde kaybolmamıza ve bir yapboz haline getirilen hayatlarımıza, sevgiyi, saygıyı, sağduyuyu ve merhameti eklemeyi öğrenmek zorundayız. Nefreti, zulmü, haksızlığı ve ötekileştirmeyi kendimizden uzaklaştırmayı başarabilmeliyiz.


Tepeden beklediğiniz her çözüm sizi daha fazla tutsak haline getirerek, yine en başa döndürüp çözümsüzlüğe itecektir. Bunu hep denedik ve yanıldık. Yine deneyip yine yanılmaya zaman kalmadı artık..! 


Çünkü yönetenlere yani yeryüzünün ilahlarına kaldıkça daha fazla sömürü, daha fazla tüketim ve kontrollü bir ölümle felaket kaçınılmaz olmaya devam edecektir.


Yaşamlarımız nefretle, ırkçılıkla ve hırsla çürümeye devam edecek,


Yine kendimizi kendi içimizde çürürken bulacağız.





17 Haziran 2021 Perşembe

TERCİH SİZİN

Yaşanan bu son olaylar bir kez daha gösteriyor ki, dünya hızla kıyamet savaşına ve son dünya savaşına doğru gitmektedir.

Planlarımızı, hazırlıklarımızı böyle bir sürece göre yapmak ve yaşantımızı buna göre gözden geçirmek zorundayız!

Neleri hedefliyoruz?

Neleri hazırlıyoruz?

İmkanlarımızı ve vaktimizi nereye kullanıyoruz?

Planlarımızı, hazırlıklarımızı bu sürece göre yapmak, yaşantımızı gözden geçirmek mecburiyetindeyiz!

Yeryüzü firavunlarının cephesi, her çeşidi ile soğuk savaşı, tüm şuurlu ve bilinçli insanlara karşı uyguluyor!

Bu coğrafyaya da baktığımızda ateş gibi sıcak savaş yaşanıyor. Buna sadece seyirci kalıyoruz!

Gündelik basit işlerle, korkularla, dertlerle ve sosyal medyadaki safsata videolarla, televizyon programları ile bizleri ve en önemlisi beyinlerimizi, kalbimizi oyaladıklarını anlamalıyız..!

Bununla beraber bugün gelinen yol ayrımını da fark etmeliyiz!

Çoğunluğun ardından gittiği maddiyat ve çıkar İlişkileri sebebiyle kimse dünyada huzurlu ve mutlu değil!
Ya cenneti ya da cehennemi,

Ya Allah’ı ya da rezilleşen dünya hayatını tercih edeceğiz..!

Anlayana!


ŞEREFLİ OLUN!

Bu dünya hayatı insanlar için hakikat savaşını vermekten ibarettir!

Bu olgunluğa erişmek zaman alsa da, hakikatleri önünüze koyarak gerçekçi yaşayın.

Büyüklüğünüz, vadeniz doluncaya kadar erdemlice duruşunuza ve tavrınıza bağlıdır.!

Yüreği, beyni büyük insanlar; maddiyatı, makamı, korkuyu ve en önemlisi kula kulluğu aşmayı başarıp, Allah’ı buldukları için hiçbir zaman düşmezler…!

Bu vesile ile unutmayın!

Haksızlıklara sessiz kalmak bir kişilik sorunudur.

Haksızlık yapana sessiz kalmak vebal altına girmektir.

Haksızlık yapan kişilerin peşinden gitmek ise şeref sorunudur!

Şerefli olun!

Bu şerefi size veren Yüce Allah’tır. Şerefi Allah’ın yanında arayın.. Kulların değil!

Sorgulayın!

Soluduğumuz havayı biz mi yarattık?

Bizi ısıtan ve aydınlatan güneşi de..!

El ve beyin kaslarımızı çalışacak ve kazanacak güçle biz mi donattık?

İnsan olarak kendi kendimizi biz mi yarattık?

Dünyada insanların eliyle yaratılmış acıların büyük bir kısmı gücün; cahil, bozuk karakterli, erdem yoksunu, menfaatçi, yetersiz, ikiyüzlü ve korkak insanların eline geçmesinden doğmuştur.

Kendi hayatınız başta olmak üzere, gerek toplum hayatında kime güç ve yetki vereceğinizi düşünürken; beyin, karakter, şahsiyet, dürüstlük ve merhamet en önemli belirleyici etken olsun!

Kendileri erdemli ve doğru dürüst olamayan toplumlar, mükemmel yönetilmeyi de yöneticiyi de beklemesinler…


Erdemli olun!

Ruhlara hitap edin! Bunu başaramazsanız mutsuz robotlar olmaya ve yalnızlaşmaya hazır olun!

Gönül ve yüz yüze sohbetlerinizi artırın, faydalı işlerinizi, iyiliklerinizi çoğaltın ve ahiret gerçeğini merkezinize koyun.

Anlayın ve Anlatın!

Sistem mutlu olup olmadığınızla ilgilenmiyor!

Onların ilgilendikleri tek şey, bizleri sömürerek borçlandırmak ve reklamlarla daha fazla tüketime yöneltmek!
Sonuç: Geleceğimizi ipotek altına alarak bizleri köleleştirmek..!

Bu günümüz eğlenceli teknolojik oyuncaklarıyla, sahte gelecek kaygısı ve özgürlük yanılgısı yaratmaları, gerçekte bir köle olmaya başladığımızı anlamama/mız içindir…

İnsan kalitesi giyim kuşamla, makam ve mevkiye önem veren insanların çokluğu ile değil; beyinle, şahsiyetle, adil, vefalı, cefakar insanların çoğalmasıyla ortaya çıkar…

AÇIN GÖZLERİNİZİ VE ETRAFINIZA BAKIN

Çöpün içinden yemek toplayan, sokaklarda titreyerek uyumaya çalışan, çocuğunun eğitimine parası yetmediği için kendisini öldüren insanların, evine ekmek götürmek için sokakta peçete satan çocukların olduğu ve gençlerin artık karamsarlaştığı bir ülke gerçeğini yaşıyoruz!

Bir taraftan kendini İslam’a nispet edip koca saraylarda düğünler yapan, sonunda pislik olarak çıkacak yemeğini koyacağı tabağa binlerce lira verip, sadece birkaç saat giyip bir kenara koyacağı gelinlik için para savuran, gösteriş olsun diye şatafatlı düğün yapan ve komplekslerinden arınamamış ve bunları bir övünç, bir şeref görerek yaşayan milyonlarca insanlar var.

Maalesef bize de böyle bir zamanda yaşamak farz oldu. Bu bizim tercihimiz değildi ama oldu!
Bunlar Allah’a teslim olduk, biz gerçek bir Müminiz deseler de, bu sadece bir yalan.

Bindikleri son model arabalar ile her yıl bunu nasıl yenileyeceğini düşünen tiplerin çoğalması, geçtikleri sokaklarda yoksullar için “Allah versin” edebiyatı yapıp, “Allah’ın vereceğini biz mi doyuralım” ahlakı takınanlar ahirette böyle rahat olamayacaklar…

Allah dağıtın dedikçe tam tersi nasıl yığacağız yarışı içerisinde yarışıyor insanlar…!
Oysa Kur’an bir kitap olmasına rağmen hitap edecek muhattaplarını arıyor ve diyor ki;


Tekâsür Suresi


1- Daha çok mal, servet, makâm, şöhret elde etme tutkusuna kapılarak dünyanın gelip geçici zevklerini çoğaltma yarışı ve bunlarla birbirinize karşı üstünlük taslama hastalığı, sizi öylesine derin bir gaflete düşürdü, insânî ve ahlâkî değerlerden uzaklaştırarak o kadar oyaladı ki,


2- Ölüp mezarı boylayıncaya kadar bu gaflet uykusundan uyanamıyorsunuz.


3- Dikkat edin, büyük bir yanılgı içindesiniz ve bunu yakında anlayacaksınız.


4- Evet,yakında ne büyük bir aldanış içinde olduğunuzu anlayacaksınız! Ama o zaman iş işten geçmiş olacak.


5- Yoo; şayet aklınızı kullanıp ilâhî vahye kulak vererek gerçeği doğru kaynaktan ve kesin olarak bilmiş olsaydınız..

Şeytan bizleri fakirlikle korkutmasın. Kazandıklarımızın temizinden, yoklukta ve darlıkta infak etmek Allah’ın emridir.

Bize düşen saçıp savurup gösteriş yapmak değil, Allah’ın verdiği rızık ile tek bir aç kalmayıncaya dek infak yapmak, mücadele etmektir.

İşte o zaman gerçek anlamda hem iman etmeyi, hemde insan olmayı başarmış olacağız..! Bunları fark etmedikçe, toplumsal yozlaşma ve yıkım daha da hızlanacak..! 

Dünyada varolduğumuz müddetçe iyiliğe ve güzelliğe taraf olmaya gayret etmeliyiz..

İddiamız, bir şey olmaktan ve statüden öte insan kalabilme mücadelesi olmalıdır…

Dünyaya gelirken ne getirdik ki ne götüreceğiz!

Açın gözlerinizi ve etrafınıza bakın! 

İyiliklerinizi çoğaltın. 

Size kalmayacak olan dünya malının yerine, size kalacak olan hayırlar ve güzellikler biriktirme gayreti içinde olun!

ÜLKENİN BİR GENCİ OLARAK SORUYORUM

1-Ben bu ülkenin bir ferdi, genci olarak, gördüklerime, yaşadıklarıma karşı çok üzülüyorum, çaresiz, terk edilmiş, ümitsiz hissediyorum. Emeğimiz hakir görülüyor. Turistin eğlencesi; benim sağlığımdan, eğitimimden, hayatımdan, özgürlüğümden daha değerli görülüyor. Yaşam hakkım elimden alınıyor. Yazık.

2-Yaşıtlarımdan bir kişi kalmadı ülkemde kalayım diyen. Herkes nasıl kendimi kurtarırım gözüyle bakıyor. Ümit ışığını, gözün ferini sildiniz. Bu vebalin altından nasıl kalkacaksınız, bu millet kaç nesilde toparlayacak ki bunu? Tek bir yeri suçlamıyorum, herkesin rolü var bunda. Özellikle manevi değerlerini terk ederek para kazanmayı amaç edinenler, rızık endişesi ile korku ve panik içinde yaşayanlar…

3-Adaletsizlik dedik ya, işte tam da bu. Susuyorum, içimi zehrediyor, dayanamıyorum. Tutunacak bir dal, sağlıklı sakin huzurlu bir yaşam, emeğimin karşılığını bulmayı istemek ne zamandan beri lüks, ne zamandır beri suç? Hep acı, sefalet seviciliğe mahrum ediyorsunuz bizi. İnsanların çoğu önünü göremediği için borsada, btc de ve şans oyunları oynuyor. Bir çoğu içki ve uyuşturucu batağına saplanmış durumda…

4-Maslow’un hiyerarşisine bakın, insan en temel ihtiyaçlarını gerçekleştiremeden kendini gerçekleştiremez; düşünce, ilim üretemez. Ve üretebileceği yere gider diyor. Kapitalist zihniyete sahip yöneticisini, liderini yeterince tanımayanlar, takım tutar gibi partilerin izinden gittiği müddetçe sömürülmeye, ezilmeye, dışlanmaya ve hor görülmeye devam edecektir! Çare siyasette değildir. Toplumdaki kaliteli, bilinçli insan sayısını artırdığınız zaman çoğunluk üstün gelecektir. Çocuklarınızın geleceği de gözlerinizin önünde çalınarak heba olmayacaktır..!

5- İnsani ve erdemli değerlere bağlı biri olarak samimi şekilde söylüyorum. Her yaştan insan öfkeli olsa da, ben beni ve yaşıtlarımı biliyorum. Bu nesil size küsüyor, bu gençliği bize reva gören herkese küsüyor. Biz en zor şartlarda ve imkansızlıklarda hep insanlarımızın aydınlanması için çabalar gösterdik, asla halkımızın menfaatini bir makama ve güce peşkeş çekmedik. Bu çizgimizin gayretini Allah için göstermeye devam ediyoruz…

Gencini kaybeden bir toplum geleceğini de kaybeder.

Yaşanan bu ömrün tekrarı yok!

Umarım, kaybetmezsiniz.

13 Ocak 2021 Çarşamba

NE DÜNYA AYNI KALACAK BUGÜN NEDE BİZ!


Hayat içerde ve dışarda akıp gidiyor. Evlere kapandığımız bu dönemde hayatımızın çalınmasına tanık oluyor ve bu duruma yavaş yavaş alış(tırıl)maya başlıyoruz.


Dünyada yakın tarihte yüz yıldır ticari rekabetin ve kapitalizmin yarattığı felaket, sefalet ve insan gücü ve emeğinin sömürülmesi hızla yeni boyutlara taşınmaya başlıyor. 


Bu boyut günümüze kadar siyasi ve ideolojik kavramların hırsı ile toplumsal kutuplaşmaları yıkıma çevirirken, sınıfsal farklılıkları ve ideolojileri çeşitlendirmeye, insanları oyalamaya, parçalamaya ve sorunların artarak ötelenmesinden başka hiçbir işe yaramamıştır.


Toplumun sözde entellektüel ve aydınları da bu sorunları sadece yorumlamakla yetinmiş pratiğe geçirme konusunda yetersiz kalmışlardır. Bu durum bugün her noktada görev almışlar için geçerliliğini koruyor.


Şimdi ise mevcut sistemden kurtulmak için teknolojinin önemini farkına varan bir avuç insan, elde ettikleri maddi güçle dünyayı sistemsel olarak kontrol altına almak istediklerini açık açık konuşmaya başlıyor.


İnsanların yeni düzensizlikle kafaları karışıyor ve bu belirsizliği farkına varan çoğu çevreler ne olacağını az çok farkına varırken, çerçeve-nin bütününü görmekte zorlanan halklar ise endişe ile nereye sürükleniyoruz diye merak ediyor.


Devletlerin başta yönetimsel anlamda kitleleri pandami ile kontrol etmesi kolaylaşırken, bu korku ve endişenin yarattığı kısıtlamaların boyutlarının nereye varacağını daha kendileri bile bilmiyor.


Şimdi gelelim asıl meseleye!


Türkiye merkezli tüm ülkelere ve halklara yönelik 5G- Aşı -Çip üzerinden düşünülen ciddi bir proje var.


Cep telefonlarından özellikle Türkiye merkezli oluşturulan ve kullanılması mecburi kılınan HES Kodlarının Google Haritalar ile entegrasyonu ve koordinasyonunun sağlanacağı açıklandı.


Bu harita verileri üzerinden nerede hangi mikropların, hangi cins ve yaşta kişilerde olduğu tespit edilerek yeni stratejik planlar yapılabilecek. 


Aşı olma konusunda toplumlarda oluşan reflekslere karşı daha farklı stratejiler geliştirerek o kesimlerin kontrolü bu haritalar üzerinden sağlanacak. 


Yeni kuşakları Allah’sız bir din anlayışı içerisinde, yıllardır film, müzik, reklam ve sosyal medya ile manipüle ederek kendilerine kul ve köle yapmayı başardılar.


Bu durum internet, cep telefonu, televizyon vs. teknolojik aletlerle tüm dünyayı dalga dalga etkisi altına almaya ve hatta amacına ulaşmaya başladı bile..!


Teknolojik gelişmelerle birlikte ekonomiyi canlandıracaklarını, hayatı daha verimli ve yaşanılır kılacaklarını sansürleyerek, kuşaktan kuşağa planlı olarak servis eden bu üst akılcılar artık gizlenmeye gerek duymuyor.


Kendilerine engel gördükleri kim varsa onlarla mücadele edecekler. İngiltere, ABD, Fransa,Çin,Rusya ve hatta Türkiye..! Bunun en basit örneğini geçen hafta yaşadık.


Özellikle ABD Başkanı Donald Trump’un sosyal medya hesaplarının askıya alınması bu derin durumu daha iyi anlamamızı sağladı. 


Yani sosyal medya patronlarının üstlendiği savcı ve hakimlik görevi ile gelecekte neler yapabileceklerini az çok göstermiş oldular. 


Sosyal medya patronlarının bir devlet başkanına bunu rahat bir şekilde yapabilmesi, sıradan biz insanların kullandığı Gmail, Hotmail, Whatsapp, Facebook, Instagram, Twitter vb. diğer araçlarla nasıl büyük bir tehdit ve tehlike ile kuşatıldığımızı gözler önüne seriyor.


Meselemiz dünyada yıkımların, ölümlerin en büyük mimarı ABD veya çok uluslu şirketleri olan Donald Trump ya da diğer liderler değil! 


Sorunun artık devletler arası bir sorun olmaktan çıktığı açık ve net.


Asıl mesele dünyayı kim yönetiyor? 


Bu soruyla, gelişen ve hatta doyuma ulaşan dünyanın neden bu hale geldiği, bireysel ve toplumsal olarak sorgulanması öneminin altını çizmek gerekiyor.


Bunu kimler, neden ve niçin yapıyor? 


Finansal sıfırlama,


Ekonomik sıfırlama,


Teknolojik sıfırlama,


Kültürel sıfırlama,


Bunlar neyi ifade ediyor? Nereye sürükleniyoruz?



Dünyanın bozulan ekolojik dengesi ile beraberinde ahlaki erezyon yaşayan insanların artık daha ciddi sorun ve tehditlerle karşı karşıya olacaklarıdır..! 


Bu düzeni sorgulamadan yaşayan ve konfora alıştırılarak uyuşturulan insanların, içine zehir katılarak sunulan bir çok şeyi gör(e)memesi ve hatta gözlerini kapatmayı tercih etmesi planın en önemli boyutu.


Bilimi bile paralelleştirerek, sanattan, teknolojiye, gıdadan enerjiye daha sayamadığımız birçok alanı onay ve geçerlilik mekanizması olarak kendi kontrollerinde şekillendirmeyi başarmışlardır.


Artık eskisi gibi bir çok şeye sahip olamayacağımızı, olsak bile almakta zorlanacağımızı fark etmiyoruz..!


Dünyanın birçok yerinde alım gücü giderek düşmeye başlıyor. İnsanlar yinede keyiflerinden ödün vermeden alışverişlerine ve fütursuz harcamalarına devam ediyor.


Açlıktan ölen insanları bugün konuşmuyoruz bile. Yaşam koşulları ağırlaşıyor ve toplumlar ekonomik sorunlarla, iç siyasetle meşgul olup, tv karşısında dizilerle serum almaya devam ederken, başka bir dünyaya sessizce geçiyoruz.



Öncelikle temel yaşam kaynağımız olan sular tükeniyor! 


Allah’ın insanlara karşılıksız olarak sunduğu ve çoğu insanın musluklarda şarıl şarıl akan suları bilinçsizce kullanarak tükettiği, kapitalist zihniyetlerin ise her şeye para gözü ile bakarak plastik şişelere koyup pazarladıkları sularımız hızla tükeniyor.


Bilinçsiz üretim ve tüketim yapan kişi ve şirketlerin sayısının giderek artması, büyük fabrikaların karbon salınımları ile değişen iklim şartlarını görmezden gelmeleri ve bu konulara kulak tıkamaları gelecekte maliyeti yüksek bir şekilde önümüze çıkacak gibi görünüyor.


Gelecek on beş yılda suya ulaşamayan insanların birçoğu hayatını kaybetme riski ile karşı karşıya kalacak. Tarım arazilerinin doğru şekilde değerlendirilememesi, gıda sektöründe yaşanacak problemleri zincirleme olarak beraberinde getirecektir.


Buna su savaşlarını da ekleyebilirsiniz…!



Şeytan zehri zehir olarak sunmuyor…!


Çoğu kez gündeme gelen GDO’lu ürünlerde halkın birçok kesimi ne yediğini bile sorgulamadan tüketmeye devam ediyor. Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar ( GDO ) sağlığa zararları uzun zamandır konuşuluyor ama sadece konuşmakla kalınıyor. 


Özellikle pirinç, soya, pamuk, mısır, koza vb. birçok gıda da GDO’lar tamamlanmış durumda. 


Bu çalışmaların hayvan deneylerinde rastlanan kanser araştırmaları büyük firmalar tarafından engellenmekte ve Avrupa’da yapılan araştırmalarda GDO’lu besinlerle beslenen hayvanların et ve sütlerini tüketen insanların dahi GDO’ya maruz kaldıklarını kanıtlamıştır.


İşte sizlere önemli bir araştırmanın paralel bilim tarafından nasıl engellendiğini gözler önüne seren ve kısa sürede yayından kaldırılan bir makale örneğinin linkini paylaşacağım. Vakit ayırıp okumanızı öneririm. 


Fransız bilim adamı Prof.Gilles- Eric Seralini ve araştırma ekibinin “Roundup herbisiti ve Roundup’a dayanıklı genetiği değiştirilmiş bir mısırın uzun süreli toksisitesi” araştırması 2012’nin Kasım ayında FCT dergisinde yayınlanıyor. Bu sadece GDO’nun görünen boyutu. 


Kaynak : (https://acikradyo.com.tr/arsiv-icerigi/monsantonun-bilim-dunyasina-mudahalesi )



Açlık ve kıtlık kapıda…!


Önümüzdeki yıllarda kuraklığın böyle sürmesi ile beraberinde gıda krizi yaşanması an meselesi. Ekonominin yarattığı adaletsizlik ve eşitsizliğin giderek artmaya başladığını  ve şimdide gıda güvencesi olmayanların sayısında ciddi artışların yaşanacağı gözlenmektedir.

Bu başlıkların detaylarını internette aramanızı öneriyorum. Karşınıza çarpıcı detayları  getireceği için yazmıyorum.


Enflasyon ve İşsizlik dalgası geliyor..!


Covid-19 ile daha da tırmanışa geçen para basma politikaları, tüm ülkelerde ciddi enflasyon krizlerine sebep olacak. Öncelik olarak temel gıda maddeleri, sağlık araç ve gereçleri, temizlik maddeleri artan taleplere yetişilemeyeceği için zamlanarak tüketiciye ulaşacak..Birçok şirket iflas edecek ve çoğu insan işsiz kalacak.




Daha bir çok konunun başlığı var olmasına rağmen yazmadım. Çünkü ben bilim insanı ya da gizli bilgilere sahip biri değilim. Aklınızı bulandırmak ve korku tellallığı yapma niyetinde de değilim. Tam tersi aklınızın netleşmesi için bazı ön görülerimi eksik veya fazla paylaşıyorum.


İnsanların bir çoğunun bu yeni sürece hazır olmadığı için kendi bireysel planlarını yapması gerektiğinin kanaatindeyim.

 

Bizler gelecek 25 yıllık süreçte ayakta kalmayı istiyorsak, etrafımızda ve dünyada neler olduğunu fark etmek zorundayız. 


Farkında olabilmek içinde bilmek ve bilmek içinde, okumak araştırmak ve neslimizin devamına bu bilgileri, tecrübeleri aktarmamız gerekiyor diye düşünüyorum…!



29 Aralık 2020 Salı

GELECEĞE NE KADAR HAZIRIZ?

Beşeri sistemlerin, bir ürünü olan kapitalizm ve demokrasi temelli batı modeli, artık ne kamu yararını savunmayı, ne de halkın egemenliğini teminat altına almayı başaramamaktadır. 


Bu iki başarısızlığın birikimi, topyekun eve kapatma ve dijital faşizm bileşenini bir araya getirerek, yeni bir yönetim ve kontrol mekanizması kurmayı hedeflemektedir.


Öyle sadece her ülkenin kendine has kanun yaparak bir yönetim kontrol anlayışı da değil bu!


Merkezi sistemle 7/24 saat bir izleme ve takip moduyla her şeyimizi kontrol etmeyi hedeflemektedirler.


Çoğu insana göre bunlar bir komplo teorisi olabilir! Hikaye de gelebilir.


Önemli olan süreci okuyabiliyor muyuz?


Bize sundukları teknolojik cihazları, bir mecburiyet olarak nasıl hayatımıza yerleştirdiyseler; parmak izi ve retinamızı, kişisel istek ve arzularımızı da çözerek, bizi yönlendirmelerine izin vermiş bulunmaktayız.


Bununla birlikte geliştirilen yeni programlar ve şimdi ki kullandığımız sosyal sayfalarla, hayatımızı kolaylaştırdıklarını ifade etselerde, hepimizin mahremiyet alanlarına çoktan girmiş durumdadırlar.


Medyanın ve kurulu çarkın desteğiyle suni olarak oluşturulan sosyo ekonomik çıkmazlarla bu işi başka bir aşamaya taşımaya başladılar.


Elon Musk, Bill Gates gibi vitrindeki göstermelik beyinleri, maddi olarak finanse edip parlatan yine bu firavun vari düşüncelerin mimarlarıdır.


Adına ne derseniz deyin. İster dahi ister mucit…


Sözde insanlığın yararı için, yeni keşif ve girişimler yaptıklarını iddia eden bu kişiler, yapılan projelerle neleri amaçladıklarını gizlemeden söyleyebilmektedirler.


Çünkü:bu zemin artık rahatlıkla oluşmuş durumda.


Özellikle Covid-19 ile bu sürecin hızlandırıldığını ve 3-5 yıla kadar geçiş sürecinin ilk aşamalarının tamamlanacağını söylemek daha doğru olacaktır. 


20 Ağustos 2020 yılında basının da desteği ile Elon Musk’un “ Neuralink Projesiyle ” insan beyninin içine yerleştirebilecekleri kablosuz mikro bilgisayar ara yüzleri ile insan beyni hakkında veri toplamaya ve Alzheimer, defans ve omurga hasarları, hafıza kaybı, işitme kaybı, depresyon ve uykusuzluk gibi hastalıkların çaresini kafatasının içine yerleştirecekleri çiplerle iyileştirilebileceklerini iddia ediyor. 


Hali hazırda iki domuza çip yerleştirdiklerini bir domuza ise yerleştirdikleri çipi sonradan çıkardıklarını söyledi. Yapılan deneyde hayvanların önceden belli durumlar karşısında oluşan beyin dalgalarının cihaz tarafından kayıt edildiği ve cihaz yerleşik olmadan da aynı hareketlerin benzer beyin dalgalarına yol açtığını

saptadıklarını ve bu üretecekleri cihazın insan sağlığına zarar vermeyeceğini iddia ediyorlar.


22 Nisan 2020’de “ Uydu İnternet Ağı Projesi Starlink ” projesini öncesinde de hayata geçiren ve toplam da 42.000 uydunun gökyüzüne konuşlandırılmasını hedefleyen ve sözde ticari olarak kullanılacağını iddia ettikleri bu plana ne demeli! Bu takımyıldızı uydu görüntülerinin uzaya gönderilişleri Mardin’den bile çıplak gözle görülebildi. Bu bilgilere internetten ulaşabilmeniz mümkün.


İşte bu insanlık yararına bilinen gelişmeler, haberlerin görünen kısmından yayınlanarak özellikle Covid-19 sürecine denk getirilmesi tesadüf olamaz.


Bununla beraber ön plana çıkan kişisel bilgisayarların ve Microsoft gibi yazılımların kurucusu olan Bill Gates !On yıl önce girdiği aşı sektöründe dünyada milyonlarca çocuğa aşı yapan bir vakfın sahibi kendisi.Asıl hedefi Afrikalı ve Asyalı çocuklar. Kötü sağlık hizmetlerinin ve temiz suyun yetersizliği nedeniyle menenjit ve sıtma gibi hastalıkların sık görüldüğü başta Afrika gibi ülkeleri korumak.


Gelin görün ki yapılan aşılarla ortaya çıkan sonuçlar bu amacı yalanlamaktadır. İnternette araştırıldığında, binlerce çocuğun bu aşı sonrası felç olduğu haberlerine yerel ve yabancı kaynaklarda rastlayabilmeniz mümkündür.


Asıl niyetleri 2013 yılında The Telegraph gazetesine verdikleri röportajda daha belirgin olmaya başlıyor. Bill Gates’in “ Benim artık paraya ihtiyacım yok, ben Tanrı’nın işini yapıyorum ” demesi çok anlam içeriyor..


Yine bu Covid-19 süreciyle ortaya çıkan 4 projeye milyonlarca doları destek olarak hibe etmeleri tesadüf değil. 


Financial Times gazetesine yaptığı açıklama da oldukça dikkatleri üzerine çekiyor.

“ Corona virüs benzeri salgının her 20 yılda bir karşımıza çıkabileceğini belirterek; şu an yaşadığımız durumdan ders çıkarıldığına ve gelecekte benzer bir durumda daha hazırlıklı konumda olacağımıza inandığının altını çiziyor. Bu salgından devletlerin de ders çıkaracağını belirterek; bu kapsamda erken uyarı sistemlerinin de hayatımıza girmesini beklediğini ” belirtiyor. 


Bakın bu açıklamaların hiç biri tesadüf değil. Ulus devletleride üstü kapalı tehdit ediyor ve pazarlık görüşmelerine zorluyor. Bu söylemler hayata geçirilmek istenen planları açıkça gözler önüne seriyor. Öncesi sorunlar yaratılıyor ve üstesinden gelmek için yeni politikaların geliştirilmesi için çözüm olarak kendilerine dönülmesi dayatılıyor. 

İnsanlık olarak bizler bu olanları yiyerek, içerek, uyuyarak, gezerek, çalışarak, tüketimi içselleştirerek ve alışveriş manyaklığına teslim olarak izlemekle yetiniyoruz. 


Bu yeni düzen, zengin veya fakir olsun, Türk, Kürt, Arap, Alman, Fransız, İngiliz, Müslüman yada diğer dini inanca mensup kesimleri fark etmeksizin tüm halkları hedef almış görünüyor.


Fakirseniz işinizi aşınızı, zenginseniz malınızı mülkünüzü…! 


Yapılan bir çok yalan ve gerçek haberlerle tv karşında insanların enerji frekansları düşürülüyor ve insanlara gelecek korkusu veriliyor.


Temeli boş bırakılmış inançsız insanların bu tuzaklara düşmeleri daha kolay oluyor. 


Psikolojik olarak çökertilen beyinler boşluğa düşme konusunda daha kolay yem olabiliyorlar. 


Enerjisi düşen insanlar psikolojik olarak çöküyor ve hastalanarak yatağa düşmeye başlıyorlar. 


Bununla beraber suç oranları da bir çok sebepten dolayı artmaya başlıyor..



Allah’tan korkmayan ve kendileri gibi bir beşere tabi olarak yaşayan kullar, şeytan ve şeytanın dostlarına teslim olarak yaşamaya alışıyorlar.


İşte o şeytan sizi ancak kendi dostlarından korkutur, mümin iseniz onlardan korkmayın benden korkun.(Al-i İmran 175)


Kuran’ı Kerim, bu hatırlatmayı öncesinden yapmış bulunuyor ve Allah, iradelerini kullanarak insanların özgürleşebileceklerini bildiriyor. Tabi bu durum temiz akıl sahipleri için geçerli bir durum..


Hakikaten biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali vermişizdir. Fakat insan tartışmaya çok düşkün bir varlıktır.(Kehf 54)


Diğer yandan beşeri kanunların oluşturduğu düzenin çarkı haline gelmiş bilinçli ve bilinçsiz, inançlı ve inançsız bir sürü insanlar var. 


Bu çoğunluk, çarpık sistem içerisinde kula kul olmayı seçmiş ve sistemin ayakta kalması için maddeleşmeyi, mal ve mülkleşmeyi, mevki ve güç devşirmeyi daha fazla kabul görmüştür.

 

Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.(Zariyat 56)


Olan bitenleri sorgulamadan, bu gidişatın yarattığı belirsizlik ile acı, gözyaşı ve savaşlara sessiz ve seyirci kalmıştır.


Vitrinde görünen bu insanlar ve ardındaki gerçek akıl sahipleri, kölelik sistemi ile hüküm süren yeni bir dünya düzenini 5-10 yılda çıkardıkları kanunlarla, icatlarla sürdürmeye ve çoğu yığınları etkileyerek peşlerinden korku ve belirsizlikle sürüklemeye devam edeceklerdir.


Yeryüzünde bulunanların çoğu, kendilerine uyarsan, seni Allah yolundan saptırırlar.Çünkü onlar zandan başka bir şeye tabi olmuyorlar ve temelsiz bir tahminden başka bir şeye de dayanmıyorlar.(En’am 116)


Beşeri sistemler, sihirbazlıklar üzerine kurulmuş olan para, güç ve medya ortaklığının bir ürünüdür. Buna şimdide dijital oyuncakları dahil ederek, kontrol mekanizmalarını artık tek elde toplamayı ve yönetmeyi istemektedirler. 


Dikkat ederseniz bu süreçte savaşlar ve bombalar da az konuşuluyor. Çünkü onların ev sahipliğinde barış ve savaş görüşmeleri yapılıyor. Onlar bunlara karar veriyor..


İnsanlığın çoğuna düşende dayatılanları şartsız kabul etmek oluyor.


İşte bu güç ve makam tutkunu insanların yarattığı dünyayı kendi ellerimizle biz inşaa ediyoruz. Bizi kontrol etmeleri için onları biz seçiyor ve bu zemini onlara yine biz hazırlıyoruz. Hal böyle olunca başımıza ilah kesilerek, kaderlerimizi kontrol altına almaya kadar varan cüreti gösterebiliyorlar… 


Sürekli olarak bir korku pompalamaları ve insanların gerçek amacından uzaklaşmalarını sağlayarak, biraz savaş, biraz virüs, biraz küresel iklim değişiklileri, biraz ekonomik kriz, biraz yalan haberler derken şimdide yarattıkları suni krizlerle insanlara takip cihazı takarak robotlaştırmayı hedefliyorlar…


Bu (azab) şundan dolayıdır ki, onlar dünya hayatını sevmiş ve onu ahirete tercih etmişlerdir. Allah da kafirler topluluğunu hidayete erdirmez.(Nahl 107)


Yukarıda bahsettiğimiz yeryüzünün gerçek hakimleri olduğuna kendilerini ve başkalarını inandırmış onların planı!


Ya dünyanın gerçek sahibi olan Allah’ın dünya hakkında ki planı nedir? Bunlarda Kur’an-ı Kerim’de çok açık şekilde belirtilmiştir.


Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibarettir. Bu tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çer-çöp olur. Ahirette ise çetin bir azab; Allah’tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.(Hadi 20)


Biz gök ile yeri ve aralarındaki şeyleri, boş bir eğlence için yaratmadık. Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, elbette onu katımızdan indirirdik. Yapacak olsaydık öyle yapardık.(Enbiya 16-17)


Doğrusu biz insanı, imtihan etmek için karışık bir nutfeden ( erkek ve kadın sularından ) yarattık da onu işitici, görücü yaptık.(İnsan 2)


O, hanginizin daha güzel iş yapacağınızı denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstündür, bağışlayandır.(Mülk 2)


Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz.(Enbiya 35)


Bu ayetlere değinmemin amacı, insanların hayatını meşgul eden bir çok safsata ve boş gündemlerden sıyrılarak tevhid anlayışını kavramaları ve dünya hayatında yapılmak istenenlerin temiz bir akılla sorgulanarak yaşanmasına biraz katkı sunmaktır.


İşte dünya ve sonrasında ki geleceğe ne kadar hazırız sorusuna burdan başlamakta  yarar var…



Saygılarımla


20 Aralık 2020 Pazar

KAOS VE FESAT ORTAMINDA YAŞAMAK

Bir yerde kaos varsa, orada her türlü fesat ve fitnenin oluşması kaçınılmazdır.Kaosun olduğu yerde sağlıklı düşünen insanların olması ve yaşaması da mümkün değildir. Genel itibariyle bir parçalanma söz konusu olduğundan; tarafgillik ön plana çıkmakta, insanlar renkten renge girerek, farklı maskeler kullanmaktadırlar.


Kim, neyin tarafındaysa olayları ona göre değerlendirir. Çünkü: bir yerde kaos varsa kanun yok demektir. Kanunun olmadığı yerde adalette olmaz. 


Ortadoğu ülkelerinde yaşanan durum bunu daha iyi gözler önüne seriyor.


Kimse geçmişten ders çıkarmıyor.


Aynı ülkenin insanlarının birbirlerine kırdırılarak içten içe çözülmeleri sağlanıyor.


Her devletin yeraltı ve yerüstü kaynakları, birbirine düşürülen grupların eliyle talan ediliyor.


Değerinden düşük bir fiyata satılıyor…

 

Böyle bir ortamda İslam ve insanlık adına faydalı bir düşüncenin oluşması, yeşermesi de söz konusu olamıyor.


Kuran’ın defalarca vurguladığı aklınızı kullanın emrine karşı, insanlar mantıklarından çok duyguları ile hareket etmeye başlıyor.


“Nitekim birçok memleket vardır ki, o memleket (halkı), zulmetmekte iken, biz onları helak ettik. Şimdi o ülkelerde duvarlar, (çökmüş olan) tavanların üzerine yıkılmıştır. Nice kullanılmaz hale gelmiş kuyular ve (ıssız kalmış) ihtişamlı saraylar vardır.” ( Hacc 45 )


Bu süreç, insanları mesafesiz, şartsız Allah - kul ilişkisinden koparıp, şartlı ve mesafeli yöneten - yönetilen beşeri kanun ve otoriteler üzerinden itaat etmeye mecbur bırakıyor.


İnsanlar; şahıs, cemaat, kurum, grup ve partiler üzerinden Allah’a yakınlaşmayı ve iman etmeye teşvik ediliyor.


“Dinlerini parçalara ayırıp grup grup olanlarla senin hiç bir ilişkin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır; sonra onlara durumlarını haber verecektir.” ( Enam 159 )


Durum böyle olunca da şahıslar arasında sınıfsal ve mezhepsel çatışmalar baş gösteriyor.


Toplum bölünür ve daha iyi yönetilir hale geliyor.


Unutulmamalıdır ki! İslam ve İman şahıslar üzerinden değil, Allah’ın verdiği akıl ve literatürlerle gerçekleşir. 

“Bu Kuran; kendisiyle uyarılsınlar, Allah’ın ancak tek ilah olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara bir bildiridir” (İbrahim 14/52)


Bunda da her hangi bir zorlama yoktur. Hak ve batıl birbirinden tamamıyla ayrılmıştır.


“Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklıktan ayırd edilmiştir. Artık her kim tabutu inkar edip, Allah’a inanırsa, sağlam bir kulpa yapışmıştır ki, o hiç bir zaman kopmaz. Allah her şeyi işitir ve bilir.” ( Bakara256 )


Bunlara değinmemin amacı kaos ve fesat ortamının zalim ve cahil insanların eliyle oluştuğunun daha iyi anlaşılmasıdır.


Çünkü inancı güzel olan insanların davranışları, yaşam biçimleri ve toplumlarına yansır.


Bugün Koronavirüs ile ilgili yaşanan sıkıntı fesat ile alakalıdır. Tıpkı geçmişte diğer kavimlerin başına gelenler, bugün bizlerin de başına gelmiştir.  


Yeryüzünde bozgunculuk yaparak fesat çıkaranların, Allah’ın istediği şekilde yaşamayıp O’na karşı gelen insanların yaptıklarına karşı çıkma-manın getirdiği sıkıntıları bütün dünya insaları olarak hepimiz ödüyoruz.


“Onlar, yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin akıbetlerinin nice olduğuna bakmadılar mı? Ki onlar, kendilerinden daha güçlü idiler; yeryüzünü işlemişler, onu bunların imar etiklerinden daha çok imar etmişlerdir. Peygamberleri, onlara da nice açık deliller getirmişlerdi. Zaten Allah onlara zulmedecek değildi; fakat onlar, kendi kendilerine zulmetmekte idiler.” ( Rum 9 )


Hepsi yaratılış gereği Allah’ın birer askeri gibidirler. Kuran’da geçen; Nuh, Semud, Hud, Lut, Firavun ve Medyen kavimlerinin helak edilmesinde bu tabiat güçleri asker olarak kullanılmıştır. Tıpkı Nuh ve Firavun kavimlerinin su ile yok olup gitmesi gibi…! Bizler bu tarihi gerçeklerle fazla yüzleşmeyi istemiyoruz. Dünya siyasetini ve kokuşmuş beşeri sistemi konuşmak daha mühim geliyor bizlere..


“Onlara, kendilerinden evvelkilerin; Nuh, Ad ve Semud kavimlerinin, İbrahim kavminin, Medyen halkının ve altüst olan şehirlerin haberleri ulaşmadı mı? Peygamberleri, onlara apaçık mucizeler getirmişti. Allah onlara zulmedecek değildi, fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekte idiler” (Tevbe 70)


İşte bu Koronavirüs gibi görünmez mikroplarda, Allah’ın kontrolünde olan birer asker olarak; yeryüzünde fesat ve bozgunculuk çıkaran, fesada, haksızlıklara, zulme engel olmayan ve seyirci kalmayı tercih eden biz insanlara topyekün bir hatırlatma ve imtihana tabi tutulma olarak değerlendirilebilir. Çünkü: hiç bir olay Allah’ın kontrolü dışında gelişmemektedir. 


“Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilmez. Onlar için Allahtan başka hiç bir yardımcı da yoktur. ( Rad 13/11)


Yeryüzünde bitkiler, hayvanlar, denizler, gökteki cisimler birer alemdir. Bunların hiç fesatlık yaşadığına tanık olmadık. Fesat karada ve denizde zalim ve cahil insanların eliyle ortaya çıkar. İnsan eliyle bitkilerin genine müdahale eder, hayvanları kopyalamaya kalkar, uzayı casus silahlar ve savaş arenasına çevirir. Denizlere kimyasal atıklar atar, nükleer bomba denemeleri yapar. Ozon tabasını deler ve fesadı her yere insanlar yayar.


“İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah dönüş yapsınlar diye işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor. İnsanlık dışındaki bütün varlıklar, bitkiler, hayvanlar yer ve gök, denizler hiç olumsuz özellikleri ile gözükmezler.” (  Rum 41)


Bunun en temel kaynağı imansızlık ve ahlaksızlıktır. 


Kuran’ın yol göstericiliğinden uzaklaşmış olmaktır. 


Toplumda ki kokuşmuşluğun ve dengede ki sapmanın karşılığıdır. 


Maddeye daha fazla önem vermektir.


Yaşanan fesada engel olma cesareti gösterememektir.


Bu sebeple de zararını iyi ve kötü fark etmeksizin hepimizin çektiği bir durumdur. 


Umarım insanlık bu durumu daha geç olmadan farkında olur…!