3 Ekim 2014 Cuma

CİZRE'DEN DÜNYA SİYASETİNE BAKIŞ


Bu yazımızda,Türkiye'nin  jeopolitik  ve stratejik konumunda olan Cizre'nin, bugün ki durumu ile dünyayı kısaca anlatmaya çalışacağız.

Küreselleşmenin arttığı bir dönemde,yaşadığımız şehirden ülkemize kadar ve hatta bulunduğumuz Ortadoğu'yu dünyadan soyut ele almak ve analiz etmek artık mümkün değildir.Dünya sistemi böyle olunca, ilişkiler ve olaylar bütününü,bu boyuttan ele alarak değerlendirmeli ve sonuçlar çıkarmalıyız.

Önce dünyamızı,ardından dünyamızın parçası olan Ortadoğu'yu ve bunlara bağlı olarak yaşadığımız Cizre'nin sorunlarına yönelik düşüncelerimizi ortaya koyabilmeliyiz.Her ne kadar anlaşılması zor ve karmaşık olayların yaşandığı bir coğrafya'da yaşasakta, maalesef dünyanın diğer yerleri gibi ekonomik ve siyasi olarak, bölgemizde dünya sermayesinin kontrolünde olan bir yerdedir.

Irak'ta oluşan siyasi bir krizin ve Suriye Rojava'sında meydana gelen IŞİD vakasının alarm vermesi, komşu ülkelerde olduğu gibi, her iki ülkeye yakın bir konumda olan Cizre'nin ekonomisini de olumsuz yönde etkileyebilmektedir.

Bu durum gösteriyor ki, küreselleşen dünyada artık hiç kimse bana ne diyemez durumdadır.

Konum itibari ile Cizre'de de bugün, değişen pek bir şey yok. Çünkü: bu olaylar bütününü iyi okur ve analiz edebilirsek, bu olayların neresinde olduğumuz daha da netlik kazanacaktır.

Bizler pek fark etmesekte, içimize kimliklerarası savaşlar tüm hızıyla devreye sokulmuş durumda.

Cizre başta olmak üzere,halklar arasındaki mevcut bağlar zayıflatılarak  yok edilmiş, düşmanlaştırma ve kardeşi kardeşe kırdırtma politikası gecikmeden tezgahlanmıştır. 

Jeopolitik bir konumda olan Cizre'nin, değerleri ve daha yaşanılabilir bir yer olabilmesi için sorunların ortak akıl çerçevesinde çözülmesi yerine, kültürel ve ekonomik ayrımcılık ön plana çıkartılarak, herkesin kendi başının çaresine bakmak zorunda bırakıldığı bir parçalanma durumu ortaya çıkmıştır.

Bizler, yanı başımızda daha düne kadar parçalanırken, televizyonlardan izlediğimiz Irak ve Suriye gibi komşu ülkelerimizin düştüğü durumu yeterince anlayamadık ve empati kuramadık. 

İnsanlar ölürken, evlerinden ve yurtlarından edilirken,haber saati başında yemek ve çayımızı içerek normalmiş gibi karşıladık. 

Bugüne baktığımız da ise artık Irak devleti yoktur,onun yerine Kürt-Şii-Sünni üç bölge ve üç düşman halk vardır. Artık Suriye'de yoktur.

Bu senaryoların, yarın bölgenin tamamlayıcı diğer bir parçası olan bölgemizi tehdit etmeyeceği ne malum! 

Yaşadığımız şehir de bile ufak parçalara ayrılmış ve birliktelik sağlayamamışken, bu tür durumların yarın kapıya bir tehdit olarak dayanmayacağının garantisi var mıdır?

Ortadoğu'da,insanları ve toplumları insani olmayan kimliklere kitleyerek karşı karşıya getiren, var olan insaniyet duygularını yok etmeye başlayan, bir gidişat yayılıyor ve dalga dalga büyüyor. 

İnsanlar canavarlaştırılıyor ve şiddet hızla yol alıyor. Maalesef ki, halkları birbirine düşmanlaştıran bir ortam ve strateji yaratılıyor. 

Bu olaylar bütününün Kapitalizm olduğunu, nasıl ve ne şekilde içimize kadar girdiğini ve içselleştiğini sadece yaşanan olaylara tanıklık ederek görüyoruz.

Ortadoğu'da hal böyleyken peki Cizre'de durum nedir? Bizler dünyanın ve bölgemizin bu gidişatını iyi okuyup, kendimize düşen dersi çıkarabiliyor muyuz?

Var mıdır bu farkındalığı ortaya koyacak ciddi bir ortak planımız?  Var mıdır bilinçlenen, insanileşen ve bütünleşen bir toplum gidişatımız? 

Hayır...! Tam tersine insanlar, toplumlar halinde barbarlaşıyor, barbarlaştırılıyor. 

Ve sonrası,sonrası malum...!

Yanı başımızda devletler iç karışıklıkla çözülürken, yaşanan gelişmeleri bizler televizyon karşısında takip ederek, asıl bilinmemesi gereken gelişmelerle meşgul ediliyoruz. 

Bu anlamda değişen denge ve politikalarla, yeni oluşacak kriz ortamlarına seyirci kalarak,sıranın bize gelmesini sessizce bekliyoruz.


Bu sistemsizlikte kimse iyi şeylerden bahsetmesin, demokrasi beklemesin.

Peki yokmu çaresi bu gidişatın? 

Var tabiki! İnsani kimliğin toplumlarda öne çıkarılmasını sağlayabilmek. 

Tüm dünyanın sorunu olan Kapitalist sisteme karşı kolektif bir hareket haline dönüşebilmek. 

Mücadele düşüncesinin, aydın sınıfının devreye girmesini sağlayarak, gerekli teorik üretimlerin yapılabilmesini sağlamak ve toplumun nitelikli bireyleri tarafından bu düşünsel üretimlerin pratiğe dönüştürülerek sahiplenilmesini sağlamaktır.