Ana içeriğe atla

IŞİD GERÇEĞİ ÜZERİNE BAZI TESPİTLER

Ortadoğu'nun jeostratejik konumu diğer bölgelere nazaran önemli bir noktadır. Çünkü; burası eski dünyanın kalbidir merkezidir. 

Dikkat edilirse, Bağdat, Moskova’ya, Pekin’e, Singapur’a, Johannesburg’a eşit uzaklıktadır. 

Dolayısıyla bu bölgenin doğrudan militer denetimi, emperyalistlere uzun mesafedeki bölgelere askeri birliklerini kolay ulaştırma, 
kolay müdahale imkânı demek; Ve üçüncüsü de bölgedeki rejimler çok zayıf. 

Yenmesi kolay ülkeler. Mesela Uzak Doğu dikkate alınırsa, orada kötü bir deney yaşadılar. Vietnam’da ABD yenildi...

Yakın zaman da ABD'nin kendi elleriyle var ettiği'' IŞİD'' organizasyonunu sınırlarımıza uzanan ve bölge coğrafyasını kapsayan bir operasyon ve daha büyük planın parçası olduğuna tanık olduğumuz bu gelişmelerle tarihin tekrar ettiğini görüyoruz.

Aslında Irak işgaliyle başlayan ve sonrası Suriye'ye sıra gelen ve ardından IŞİD'le Kobanê'ye uzanan bir çok derin bir bölgesel oyunun ortasında olduğumuzu unutuyoruz!

ABD yönetimi, Suriye hükümet güçleri yenilinceye kadar IŞİD organizasyonuna/örgütüne destek vermeye devam edecek.Bir yandan Kürtlere destek olduğunu,öte yandan bu karışıklık zemininden istifade ederek çözüm noktası olacağının sinyallerini verecek.

Ortadoğu'da olup bitenlerin, belli bir bölümünü ve onun temelini oluşturan kriz hakkında kısa da olsa bilgi vermeyi amaçladım. Çünkü; insanlarımızın yorum ve değerlendirmeleri Kapitalizmin krizini algılamaktan ve analiz etmekten çok uzak. 

Bu perspektifte konuyu iyi anlayabilmek için bazı yazarların düşüncelerini ve haberleri paylaşacağım.


* Suriye yönetimi, Rusya’yı zayıflatma politikasının bir enstrümanı olarak ABD’nin esas hedefi olarak kalmaya elbette devam edecek.Çünkü: ABD’nin IŞİD örgütünü var etmesindeki esas amacı, Ortadoğu başta olmak üzere, Rusya,Çin ve Hindistan bölgesi iç kısmı ve derinliklerine kadar etkili olacak güçlü bir istikrarsızlık dalgasını yaratmak istiyorlar.

* Bunlardan biri olan sayın Haluk Gerger diyor ki: "Türkiye'nin Ortadoğu'ya ilişkin politikasının iki ayağı var. Biri Amerikan stratejisine eklemlenmiş olmaktan kaynaklı.İkinci;kendi özel meselesi,Kürt sorunu.(...) Türkiye iki arada bir derede kalıyor.Çünkü: Amerika'ya eklemlenme IŞİD'le mücadeleyi gerekli kılmıyor.(...) IŞİD,Türkiye adına Kürtlere karşı vekalet savaşı yürüttü,yürütüyor". Haluk Gerger, iki arada bir derede kaldığı içindir ki, savaşanlardan sadece birisinin yani IŞID’in vekalet savaşı verdiğini söylüyor. Peki ya Irak Devleti, Güney Kürdistan’daki Federe Kürt Devleti veya Suriye, Türkiye ve savaşın içindeki örgütler ve partiler? Bunlar, dünya sermayesinin ortaya çıkardığı vekalet savaşının içine çekilmemişler mi? Dünya sermayesi adına geliştirilen bir savaşta, o savaşın içinde yer alan tüm aktörler vekalet savaşı adına savaşmıyorlar mı?

* Teslim Töre,Türkiye’yi Kim Kurtarır?“ başlıklı yazısında "IŞID herhangi bir örgüt değil, emperyalizm ve siyonizm’in güdümlü bir projesi olarak bölgeye salındı. Şimdilik Irak’taki işlevi bitti. Artık imha sürecine girdi. Ancak IŞID imha edilirken, IŞID’in tanıklığı ile Türkiye’nin BM nezdinde suçlu duruma düşürülerek, Lahey Adalet Divanı‘nın önüne çıkartılarak, hırpalanmasının hazırlığı yapılıyor“ demesi ve arkasından aynı yazısında "… emperyalizmin Türkiye’yi bir Irak, Libya, Suriye gibi görüp değerlendirmesi düşünülemez. Kendi sermayesini, sermayesi için yapılandırdığı ekonomi-politiği, işgal ettiği Irak, dağıtmış olduğu Libya, dağıtmaya çalıştığı Suriye gibi bir işleme tabi tutamaz“ cümleleri yine bir arada iki derede kalma örneklerinden birini sunuyor. IŞID, emperyalizm ve siyonizm tarafından bölgeye salınıyor, bir süre sonra işlevi bitiyor (!) ve IŞID‘i imha süreci başlıyor! Ayrıca her ne kadar emperyalizm Türkiye’yi Lahey Adalet Divanı önüne çıkarmak ve hırpalamak istiyorsa da, Türkiye’yi Irak, Libya ve Suriye gibi değerlendiremez, dağıtamaz! Sebep: Çünkü Türkiye’de kendi sermayesi var, sermayesi için yapılandırdığı bir ekonomi-politik var! Yani Irak, Libya ve Suriye’de kendi sermayesi olmadığı için, bu ülkelerin başına bunlar getiriliyor!

* Amerika Birleşik Devletlerinin (ABD) Irak ve Suriye’de yapılan hava harekâtı akıllara durgunluk verici: Yalnızca hava harekâtıyla yapılan bombardıman marifetiyle terörist diye bilinen bir örgüt yok edilemez. ABD ve Körfez İşbirliği Konseyi güçleri, Irak Devleti ve Kürtlere ait kara ordu birlikleriyle birlikte Irak’taki faaliyetlerini iki katına çıkardılar. Oysa var edilen “İslam Devlet” ile savaşmak üzere Suriye’de hiçbir askeri güçleri yok. ABD Genelkurmay Başkanlığı Operasyonlar Komutanı General William Mayville’e  göre “bu havadan bombardıman harekâtı, Irak ve Suriye dışındaki topraklarda “İslam Devleti/Emirliği” kapasitesini etkileme özelliğine sahip bir harekât değil”.

Reuters Haber Ajansı Ocak 2014’te, Başkan Obama’nın ABD Kongresinin yapılan gizli bir oturumu sırasında, aralarında İslam “Emirliği” organizasyonunun da bulunduğu, Suriye’de faaliyet gösteren “isyancı” hareketleri, Eylül 2014’e kadar geçerli olmak üzere, silahlandırmak ve finansmanını sağlamak için onay verdiği haberini kamuoyuna duyurdu. Burada sadece kamuoyuna kapalı basit bir toplantı söz konusu değil, basbayağı gizli bir oturumdan bahsediliyor. ABD’deki bütün basın kuruluşları bu habere getirilen sansüre riayet etmişlerdir.

Suudi Arabistan devlet televizyonu, gayet gururlu bir şekilde, Prens Abdul Rahman El - Faysal’ın aslında “İslam Emirliği” organizasyonu başındaki yönetici olduğunu açıklamıştı.

İsrail istihbarat şefi General Aviv Kochani, Suriye yönetimine karşı savaş veren oluşumların sayısının çoğalması karşısında, aralarında (henüz ayrılmamış olan) İslam Emirliği unsurlarının da bulunduğu, El-Kaide örgütü üyelerinin, NATO güçleri gözetiminde, Türkiye’de bulunan üç kampta, Şanlı Urfa, Osmaniye ve Karaman’da eğitime alındıklarını açıkladı.

Suudi Arabistan yönetimi Mayıs 2014’te, Irak’ın işgal edilmesi amacıyla, satın aldığı Ukrayna üretimi yeni ağır silahları ve Toyota marka yeni arabaları “İslam Emirliği” organizasyonuna teslim etti. Bu silahların ve arabaların nakliyat hizmeti Türkiye gizli servisleri marifetiyle, özel bir trenle gerçekleşti.

* Irak Kürdistan’ı Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani Irak topraklarının Irak Kürtleri ve İslam Emirliği organizasyonu tarafından işgal edilmesini koordine etmek üzere 27 Mayıs’ta Amman’a gitti. Amman’da 01 Haziran’da, çok sayıda Sünni partnerlerin de katıldığı ilave yeni bir toplantı yapıldı.Haziran ayının ilk başlarında, “İslam Emirliği” ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi güçleri saldırıya geçtiler. “İslam Emirliği” organizasyonu, üstlendiği misyon gereği, ABD’nin 2003’te Irak’ı işgali sırasında yapamadığı etnik temizlik faaliyetini yerine getirecek şekilde terör tohumlarını ekmeye başladı. ABD Genelkurmay Başkanlığının 2001’de uygulamaya konulmasını istediği “Genişletilmiş Ortadoğu Projesinin” yeniden düzenlenmesi tasarısı böylece gerçekleşmiş oldu.


Buyurun yorum sizin!

Yorumlar

  1. Çok güzel yazmışsın ağabeyim.ABD'nin bu plan ve projeleri çok uzun zamanlara dayanmaktadır ki İran-Irak Savaşı ve Körfez Krizi'nden sonra bu plan ve projeler apaçık görülmeye başlanmıştır.İran-Irak Savaş'ında ABD İran'a karşı Saddam'ı kullanmış, silah yardımı yapmıştır ve aynı zamanda bu silah yardımını İran'a da yapmıştır ki bunu dönemin başkanı Ronald Reagan bile açıklamıştır.Körfez Krizi öncesinde yani Saddam Hüseyin Kuveyt'i işgal etmeden önce Saddam Hüseyin ABD'nin Irak büyükelçisiyle görüşmüş ve Büyükelçi "Bu Araplar arasındaki bir problemdir" demiştir ancak Saddam Hüseyin Kuveyt'e girdikten sonra dönemin ABD Başkanı George H. W. Bush Irak'a ültimatom vermiş ve eğer Kuveyt'ten çıkmazsa müdahale edeceklerini söylemişlerdir.Tabi kii Saddam Hüseyin buna çok şaşırmış ve hayal kırıklığına uğramıştır. Sonra 2003'te dönemin ABD Başkanı George W. Bush Irak'ın kitle imha sahip olduğunu ve müdahalenin gerektiğini söylemiştir. 20 Mart 2003'te Irak'ı Özgürleştirme Operasyon'u( şaka gibi) başlatılmıştır. 8 aylık bir kovalamanın ardından Aralık 2003'te Saddam Hüseyin bir mağara adamı gibi saçı sakalı birbirine dolaşmış, müthiş bir hızla kilo kaybederek zayıflamış bir şekilde kamera karşısına çıkartılmıştır yani ABD Saddam'ı rezil etmek için herşeyi yapmıştır.Uyduruk kukla bir mahkeme tarafından yargılanmış ve idam edilmiştir.( Tabi ki hiçbir aklı başında insan Saddam'ın yaptığı kötülükleri inkar edemez. Saddam Hüseyin halkı açlıktan ölürken saraylar inşa ettiren Duceyl'de ve Halepçe'de insanlık suçları işleyen biriydi ama gelin görün ki Saddam'ın asılma nedeni bunlar değildi. Mesele bu olsaydı bir kere bağımsız mahkeme de yargılanırdı.Ben bu olayı şöyle bir örnekle açıklamak isterim; Bir ağa düşünün oğluna silah, para, güç, makam, mevki ve destek veriyor. Bu oğul da sahip olduklarıyla babasının menfaati adına hareket ediyor ama birgün bu evlat artık babasının sözünü dinlememeye, haddini aşmaya başlıyor ve bunu gören ağa da oğluna verdiği herşeyi elinden alarak o köye kendisne itaat eden ve oğlunun hiç sevmediği birini ağa yapıyor ve bu ağa da büyük ağanın adına bu oğulu öldürüyor.) Bunların hepsi planlı, organize edilmiş şeylerdir. Lakin çoğu insanımız gerçekleri görmüyor, herşeye dümdüz bir şekilde bakıyorlar. Çoğu kişi ABD Irak'a girdiğinde çok mutlu olmuş, Saddam'ın zulmünün bittiğini ve artık demokrasinin geleceğini zannetmiştir amma ve lakin ABD Mart 2003'ten 2007'ye kadar 1 milyon sivilin ölümüne neden olmuştur.Hapishanelerde akıl almaz canice işkenceler yapmıştır.Iraklıların petrolünü sömürmüş, ülkeyi bir iç savaşla baş başa bırakmış ve Aralık 2011'de güçlerini Irak'tan çekmiştir. Tabi ki ABD'nin Irak ve Ortadoğu ile ilgili planları bitmemiş tam tersine daha yeni başlamıştır.Işid meselesi de bu plan ve projelerin çok önemli bir parçasıdır. ABD önce Işid'i Irak'a göndermiştir.Işid Düzensiz,tecrübesiz Irak Ordusu'nu hiç savaşmadan çoğu yerde mağlup etmiştir. Sonra da Işid Kürdistan Özer Bölgesine kadar gelmiştir ve ondan sonra ABD Işid'e saldırmaya başlamış ve Irak ve Kürdistan hükümetine mesajlar vermiştir bu saldırılarla.Irak'ın ve Kürdistan Özerk Bölgesi'nin ABD olmadan bir hiç olduğunu göstermiştir.Yani uzun lafın kısası ABD uzun yıllardan beri bu coğrafya ile ilgili plan ve projelere sahiptir ve 80'lerin başından bu yana da bu plan ve projeleri somut olarak görmekteyiz. Bir gün bu ümmetin uyanmasını diliyoruz Yüce Allah'tan.Sağlıcakla kal ağabeyim.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

ORTADOĞU'NUN DÜNÜ,BUGÜNÜ VE BEKLENEN SU SAVAŞLARI

Haçlı Seferleri, dünya tarihinin en uzun soluklu mücadelelerinden biri olarak tarihe geçmiştir. Müslümanlar, amaçlarını anlamak konusunda yetersiz kaldıkları bu yeni komşularını, siyasi rakiplerine karşı kullanabilecekleri bir araç gözüyle bakarak fazla önemsememişlerdir.  Haçlılar da bu durumdan istifade ederek belki de umulandan çok daha rahat bir şekilde ana hedefleri Kudüs'e ulaşmayı ve Ortadoğu'ya yerleşmeyi başarmışlardır.   B aşlangıçtaki heyecan, karmaşa ve ön yargılar aşıldıktan hemen sonra tarafların, siyasi gereksinimlerinin aslında birbirlerinden pek de farklı olmadığı gerçeğini idrak etmeleri güç ve iktidar adına yapılan siyasî ittifakları da beraberinde getirmiştir.   Ve bu günümüzde de farklı versiyonlar ile devam etmektedir. Müslümanlar tarafında Nureddin Mahmud b. Zengi, Selahaddin Eyyûbî ve Memlûklar, Haçlılar safında ise IX. Louis ve bazı istisnalar dışında 200 yıllık bu mücadeleye yön veren, seferlerin kaderini etkileyen temel olgu, siyasî ve ekonomik

AÇIN GÖZLERİNİZİ VE ETRAFINIZA BAKIN

Çöpün içinden yemek toplayan, sokaklarda titreyerek uyumaya çalışan, çocuğunun eğitimine parası yetmediği için kendisini öldüren insanların, evine ekmek götürmek için sokakta peçete satan çocukların olduğu ve gençlerin artık karamsarlaştığı bir ülke gerçeğini yaşıyoruz! Bir taraftan kendini İslam’a nispet edip koca saraylarda düğünler yapan, sonunda pislik olarak çıkacak yemeğini koyacağı tabağa binlerce lira verip, sadece birkaç saat giyip bir kenara koyacağı gelinlik için para savuran, gösteriş olsun diye şatafatlı düğün yapan ve komplekslerinden arınamamış ve bunları bir övünç, bir şeref görerek yaşayan milyonlarca insanlar var. Maalesef bize de böyle bir zamanda yaşamak farz oldu. Bu bizim tercihimiz değildi ama oldu! Bunlar Allah’a teslim olduk, biz gerçek bir Müminiz deseler de, bu sadece bir yalan. Bindikleri son model arabalar ile her yıl bunu nasıl yenileyeceğini düşünen tiplerin çoğalması, geçtikleri sokaklarda yoksullar için “Allah versin” edebiyatı yapıp, “Allah’ın vereceği

ÇÜRÜMEYİ FARK ETMEK

  Çürüyoruz!   Hemde öyle rezil ve vakitsiz bir çürümede değil bu!  Herkes hissediyor artık! İçimizde ve dışımızda fark edilmeye başlıyor. Yalnız içinde yaşadığımız toplumun değil, içinde yaşadığımız dünyayı da çürütüyoruz kendimizle beraber. Denizlerimiz, ormanlarımız, ilişkilerimiz, ruhlarımız… Tabi bu sessiz çürümeye kulak tıkayan ve yokmuş gibi davrananlarda var! Sistemin labirent içinde dönüp dolaşıp aynı yere getirdiği çaresizlikteyiz.  Yoldaki işaretler bize çıkış yolunun nereye çıktığını gösteriyor aslında! Ama umursamıyoruz! Kritik düşünmediğiniz sürece, sorgulayıp, araştırmadığınız ve gerçekleri öğrenmediğiniz sürece ve en önemlisi bilinçlenerek hayatınıza korku ve panik pompalayan, sisteme hizmet eden televizyon kanallarının başından kalkıp itiraz etmediğiniz sürece yine tüm kapılar çıkmaza çıkacak ve bizi döndürüp yine o sistem denilen labirentin içine çekmeye devam edecekler. Türkiye’de 24 saat içerisinde gündem olarak nelerin hızla değiştiğini ve tanık