27 Mayıs 2015 Çarşamba

HASTALIKLI TOPLUM VE HASTALIKLI İNSAN

"Kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalığını arttırmıştır. Yalan söylemelerine karşılık onlara elem verici bir azap vardır." ( Bakara 2/10 )


Türkiye artık şiddet paranoyası içerisinde ömür tüken bir ülke haline getirildi. Okulda şiddet, evde şiddet, toplumda şiddet, televizyonda şiddet, siyasette şiddet, ekonomide şiddet, doğaya verilen şiddet..
Tv karşında her gün bir vahşetin yaşanması, bir katliamın yapılmasını haber olarak izlemekten yoruldu beyinlerimiz...

Kendimizi son dakika haberlerini takip etmekten, siyasilerin boş vaat eden söylemlerini dinlemekten alıkoyamayan bir hastalığın pençesinde cebelleşiyoruz hepimiz...

Şiddetin olağanlaşması ve bu ülkede günlük hayatta sıradanlaşması normal bir durum değil artık. Geçmişi darbeler, savaşlar ve ölümlerle dolu olan bir toplumda ve ortamda sağlıklı insanlara rastlamak ne kadar mümkün ?

İnsanı utandıran manzaralar bu ülkede artarak yaşanmaya devam ediyor. Hasta insanların, yönetici, idareci olduğu bir toplum eseri ! 

O hasta insanlar da bu toplumun eseri...Yetişen nesilde bunun etkisi altında, sorgulamadan, kokuşmuşluğu fark etmeden, bu sistemin bir parçası olmayı kabul etme yolunda...

Yani insanlar doğarken hasta olarak ana rahminden çıkmıyor; Dünya ya geldiği toplumun karnında yaşanan ekonomik, sosyolojik  ve siyasi bunalımların yarattığı hastalıkla sonradan tanışıyor... 

Kimi farkına varıyor ve mücadele etme kararlılığıyla insanca yaşamak için mücadele yolunu seçiyor, kimide ömrü boyunca bu hastalıkla yaşıyor veya yaşamayı kabul ediyor...!

Aslında kimse bu problemin kökünü ve sebeplerini ciddi anlamda dert edinmiyor. 

Sosyologundan, psikologuna kadar, toplumu hasta eden bu sorunların kaynağına inmeyi akıl eden ciddi kimselerde yok...

Eğer ülkenin en üst tepesinden, en altına kadar genelleşmiş bu şiddet hali, hastalıklı bir toplumun ortaya çıkardığı tabloyu göremiyorsa, yeni bir Türkiye hayali kuranların biraz daha gerçekçi düşünmesi lazım!

Bu toplum neden böyle oldu? 
Neden ve nasıl bu hale geldik?  gibi soruları tartışmaya açmak ve gerçeklerle yüzleşmek lazım...

Sadece yüzeysel bir sorunmuş gibi panellere, seminerlere, tv programlarına,raporlara dökülen söylemlerde kalmak yetersizdir.Bu hastalıkların sebepleri  araştırılmalı ve biran önce toplumun herkesimini de sürece dahil ederek, müdahale süreci başlatılmalıdır.

Aksi taktirde özellikle böyle bir yer  (Ortadoğu'da) ve  zamanda (Bölgesel siyasi ve ekonomik istikrarsızlık,savaş vs.) ABD gibi kapitalist güçlerin yıllardır devrede olduğu ve toplumları iyileştirmek (Demokrasi) adına yaptığı ameliyatların faturalarından, ülke olarak bizlerde payımıza düşeni almaya başlarız.

Bu sebeple, toplumdaki hastalık haline gelmiş sorunlarımızı çözmenin yolu, sistemin değişmesi ile alakalıdır. Çünkü bu sistem de yaşayanlar,  hayatından pek umutlu ve mutlu değiller..Yani çoğunluğu böyle düşünüyor. Herkes artık burnundan solur hale gelmiş ve sinir hastası olma yolunda şiddete eğilimli bir iç dünyada yaşıyor.

Bu bireysel ve toplumsal ruh hali bizleri yönetenlerin pek dikkate aldığı bir durum değil! Çünkü: toplumun bu halde gelmesinin en temel sorunu bizi yönetenlerdir. Onlar her şeyden önce oy kapma ve koltuk yarışındalar. Ölenler, öldürülenler, evinden yurdundan edilenler, hapse girenler...

Bu ülkede yıllarca dökülen kanlar, ağlayan analar, Ortadoğu'daki halkların yaşadığı  içler acısı vaziyetler vs. bunların hepsi kendiliğinden oluşan şeyler değil. Bu kararları verenlerin ruh hali...! 

Bugün ki toplum hasta ve yetersiz politikacıların aldığı kararlar neticesinde bu hale geldi.Aslında onların yaşadığı ruh hali, toplumun içinde bulunduğu tablonun derinliğini daha iyi gözler önüne seriyor.

Yegane değerin para olduğu, mal-mülk olduğu, mevki makam olduğu, başka hiç bir değerin geçerli olmadığı bir toplumda, barıştan, huzurdan, tertemiz inançtan, refahtan, huzurdan, bereketten, adaletten, vicdandan söz etmek mümkün değildir!

İnsanların ruh halini cinnete çeviren, fuhşa sürükleyen, insan öldürten, inançlarını sömüren,  geçerli bir ekonomik  - sosyo - politik sistem içerisinde, potansiyel suçlu, potansiyel düşman haline getirilerek  normal bir beyinle yaşamak yada yaşadığını varsaymak mümkün müdür?

İnançlı yada farklı inançlara mensup her düşünceden kesimin yaşadığı ortak sorun, gelir adaletsizliği, sistemin normalmiş gibi işleyişi, insanların önemlice bir kısmını bir işten, bir gelirden, birçok şeyden mahrum edilerek yaşamaya mecbur bırakmak sistemin hastalığının çok yönlü göstergesidir.

Hani devlet toplum yararının hizmetindeydi diye eski bir söz vardı. Devlet oldum olası özel çıkarların hizmetinde olmuştur. Aynı günümüzde yaşanan örnekler gibi! 

Halkın oylarıyla elde ettiği iktidar gücünü,mülk sahibi ve kendi gibilerine peşkeş çekerek rant elde etmesi ve onları halkın alt kesimindeki zararlı sınıflar olarak nitelendirilen kesimlere karşı asker ve polisi ile koruması,kendi vatandaşlarının haklı eylemlerine de polis baskısıyla müdahale etmeleri, şiddet toplumunun yaratılmasına zemin hazırlamaktadır.

Para ve maddi zenginlik yegane değer mertebesine yükseltilirken, bir tapınma ve ilahlaştırma aracı haline gelmişken, bu ülkenin ortak değerleri sadece iktidar ve çevresi tarafından yağmalanırken, işsizlerin, yoksulların, yaşamak için, bu zalim ve hasta sistemin emrine köle edilmeleri, şiddetin katlanarak yaklaştığını haber veriyor.

Her geçen gün hayat daha da pahalandırılıyor ve geçimsizlikler çığ gibi büyüyor. Tüketim için alternatifler artırılıyor. Millet fakirliğini evinde sofrasında karın tokluğuna yaşarken, bu defa reklamlar, diziler, programlar, devreye sokuluyor. 

İnsanlar televizyonlarda gördükleri yaşamlara özendiriliyor ve satın alma istekleri psikolojik olarak devreye sokuluyor. İnsanların çoğu asi olmaya ve yaşamak istedikleri hayatı yaşamaya zorlanıyor. 

Bu hasta sistemin insanlar üzerinde yarattığı tatminsizlik duygusu, eksiklik duygusu,yoksunluk duygusu gibi tohumların insan beynine serpilmesi ve sonrasında yeteneksiz oldukları, çaresizlik bilincinin kökleşmesi sağlanıyor...

Böylece Allah'ın yarattığı kullar olarak geleceğe umutla bakma duygularımız köreltiliyor.

Böylelikle kapitalist sistemin yarattığı tüketim ve özenti çılgınlığı, aile yapılarının da çözülme sürecini başlatıyor...

Bununla beraber boşanmalar, kadın şiddeti, cinayetler, evden kaçmalar, suça karışmalar vs. artış gösteriyor.  Faşist sistemle propagandalar yapılarak, toplumlar ayrıştırılıyor...

İnsanların çoğunun sosyo-ekonomik problemler içerisinde ite kalka ömür tüketmesinin asıl sebebi, onları buna layık gören sistem ve rejimdir. 

Ülkeyi yönetenlerin toplumun gerçek sorunlarına yabancı kaldıkları açıkça ortadadır. 
 
Bizi yöneten ve hazinenin anahtarını elinde bulunduranlar, daha çok baskı, şiddet, kutuplaşma ve toplumun bir yarısını diğer yarısına düşman ederek iktidarlarını, koltuklarını muhafaza edebileceklerini sanıyorlar. 

Bir çok kitleleri de buna inandırarak peşlerinden sürüklemeyi başarıyorlar. Toplumu Müslüman - Laik, Kürt - Türk, diye ayrıştırıyorlar. Bize oy verenler ve vermeyenler, bizim gibi düşünenler ve düşünmeyenler anlayışını körükleyerek ömürlerini şiddetten beslenerek uzatıyorlar.

Yeni iç güvenlik yasaları çıkararak, toplumda yaşanabilecek baskılara yönelik bir ilaçmış gibi sunmayı hedefliyorlar. Yaklaşan seçim sürecinde, dillerindeki söylemlerle toplumsal krizi derinleştirmeyi ve ondan beslenerek,  bir dönem daha bu hasta toplumun dertlerine derman olacaklarını düşünüyorlar. 

Bunu da siyasi tahribatlar büyütülmeden, yoksulluk ve sefalet azdırılmadan, kutuplaşma ve şiddet devreye sokulmadan başaramayacaklarını çok iyi biliyorlar...

3 Mayıs 2015 Pazar

ÇIĞRINDAN ÇIKAN BİR DÜNYA


"...Zulmetmekte olanlar nasıl bir inkılapla devrileceklerini pek yakında bileceklerdir." Bu Allah'ın bir vaadidir. Allah'tan başka vaadine daha sadık kim olabilir...Bu ilahi bir yasadır...

Zalimlerin yıkılması Yüce Allah'ın vaadidir:

Kim yeryüzünde bozgunculuk çıkarırsa,
Kim halkını sömüren,ezen bir idarecilik yaparsa,
Kim halkın dertlerini,değerlerini hiçe sayarsa,yok sayarsa,
Kim Allah'ın dinini düşmanlarını dost edinirse,
Kim tek adam anlayışıyla yeryüzü nimetlerini tekelde toplamaya,mal yığmaya kalkışırsa,
Kim indirilen hakikatleri inkar ederse,
Ve kim Allah'ın indirdikleri ile hükmetmezse,
İşte onlar yıkılmaya mahkumdurlar...

Bir sistem düşünün ki,onun savunucuları, din,dil,ırk vs. fark etmeksizin herkese aynı mesafedeyiz diyerek, Allah'ın dinine, peygamberlerin tebliğ esasına ters bir yol haritası çizerek insanları kendi dinine(ideoloji,parti vs.) yönlendiriyor.

Müslüman bir toplum sisteminde olmaması lazımken; genelev,kumarhane,meyhane işletiyor,izin veriyor ve  vergisini alıyor! 

Halkını sömürerek, Allah'ın yarattığı canı kanun nezdinde öldürtüyor ve  yine kendilerine Müslüman'ım diye biliyor..

"Allah katında, en değerli olan kimsenin, Allah'ın emir ve yasaklarına en çok bağlı olanlar"(49 Hucurat-13) olduğu ifade edilirken, asıl dikkatinizi buraya çekmek isterim.Yüce yaratıcının açık ve net bir ifade ile belirttiği bu cümleye kaçımız riayet ediyoruz?

Bizi yönetenlerin kaçı Allah'ı yada ölümden sonrasını düşünüyor?
Gerçekten bunları dikkate alan birileri olsaydı, siyaset yapabilir miydi? 
Yada Kul hakkına girebilir miydi...?
İşte en basit şekliyle bu tür soru ve cevaplarla, toplumun içinde yaşadığı çelişkileri kolayca fark edebiliriz..
Sistemin çarpıklığını göremeyen yada görüpte anlamak istemeyenlerinde, susmayı tercih etmesi, açık veya gizli olarak ardından gittiği bir partiye mensup olması (bu parti a-b partisi hiç fark etmez...) kendisini yeterli görmesini sağlıyor...

Üstelik ibadet etmekle itaat etmeyi hiç ayırt etmeden ,inandık demekle kendini yeterli buluyor ve kurtulacağına inanıyor...

Evet tabiki de ibadet ettiğimiz doğru!Peki emir ve yasaklara ne kadar itaat ediyoruz? Asıl mesele bu! Devlet ve Millet ideolojisine bağlı olduğumuz kadar, Yüce Allah'ın emir ve yasaklarını gözetebiliyor muyuz ? 

Ülkemizin, doğusundan batısına yaşanan politik olaylar yumağından; İnsanlığın ve maneviyatın aldığı yaraları hak ve adalet çerçevesinde değerlendirebiliyor muyuz? Bu doğru veya yanlış diye biliyor muyuz?

Yakınımızdakilere kim olursa olsun yardım edebiliyor muyuz ?  
Veya uzağımızdakilere...başka ülkede ölenlere, öldürülenlere, aç kalanlara dua edebiliyor muyuz politik bakışlarımızdan arınaraktan samimice !

Bu nedenle adına ister demokrasi deyin,ister laiklik deyin,ister parti deyin, ister bir başka şey deyin, insan aklının ürünü olan ve rehberi Kur'an olmayan her sistem ve rejim tağuti bir sistem ve tağuti bir düzendir. 

Maalesef ki, çığrından çıkan bu dünyanın hızla nereye gittiğini anlamak ve fark etmek zor.Bu düzensizliği anlayamayanlar da sistemin birer çarkı olmayı en başta kabul etmişler bile, ömür tükettikleri televizyon karşında...!

Günümüzün çok tanrılı sistemin de herkes yerini almış bile... Açılıp bakılmayan Kur'an'ın ve İslam tarihinde ki cahiliye adetlerinin her çeşit vehim ve hurafelerinin kalp ve kafalara nasıl modernleştirilerek iyice yerleştirildiğini ve bizlerinde bunu nasıl direnmeden kabul ettiğimizi fark etmeden bile...!

Ben bu ülkenin sahibiyim,ülkenin tüm sakinleri benim kulumdur.Benim merkezi otoritem onların toplum düzeninin temelini oluşturmaktadır.Benim buyruklarım vatandaşlarım için kanundur...diyen liderler ilahlıklarını ilan ederek bize hükmederken ve aslında bizleri demokrasi dininine inandırarak kandırırken...Tıpkı günümüz siyasi liderleri ve politikacıları gibi !

Çalındığımızı bile fark etmiyoruz. Allah'tan koparıldığımızı bile..!

Yöneticisinden, çalışanına ve o toplumda yaşayan herkes; Kur'an'ın çağrısına kulak vermedikçe;İnsan aklı ile hazırlanmış olan adaletsiz,barbar, kanunlarla yönetilmeyi tercih ettiği müddetçe, ne bu kutuplaşmalar, ne bölünmeler  ve nede bu acılar asla son bulmayacak ve bu oyun böyle kuşaktan kuşağa tekrar edip duracaktır...




UYANIN!

Great Reset'çilerin Yeni Dünya Düzeninde Türkiye için planı, ABD gibi bir göçmen ülkesi, Çin gibi ucuz işgücü cenneti olması var.  Bu ko...