Bu yazımızda,Türkiye'nin jeopolitik ve
stratejik konumunda olan Cizre'nin, bugün ki durumu ile dünyayı kısaca anlatmaya
çalışacağız.
Küreselleşmenin arttığı bir dönemde,yaşadığımız şehirden
ülkemize kadar ve hatta bulunduğumuz Ortadoğu'yu dünyadan soyut ele almak ve
analiz etmek artık mümkün değildir.Dünya sistemi böyle olunca, ilişkiler ve
olaylar bütününü,bu boyuttan ele alarak değerlendirmeli ve sonuçlar
çıkarmalıyız.
Önce dünyamızı,ardından dünyamızın parçası olan
Ortadoğu'yu ve bunlara bağlı olarak yaşadığımız Cizre'nin sorunlarına yönelik
düşüncelerimizi ortaya koyabilmeliyiz.Her ne kadar anlaşılması zor ve karmaşık
olayların yaşandığı bir coğrafya'da yaşasakta, maalesef dünyanın diğer yerleri
gibi ekonomik ve siyasi olarak, bölgemizde dünya sermayesinin kontrolünde olan
bir yerdedir.
Irak'ta oluşan siyasi bir krizin ve Suriye Rojava'sında
meydana gelen IŞİD vakasının alarm vermesi, komşu ülkelerde olduğu gibi, her iki ülkeye yakın bir
konumda olan Cizre'nin ekonomisini de olumsuz yönde etkileyebilmektedir.
Bu
durum gösteriyor ki, küreselleşen dünyada artık hiç kimse bana ne diyemez
durumdadır.
Konum itibari ile Cizre'de de bugün, değişen pek bir şey
yok. Çünkü: bu olaylar bütününü iyi okur ve analiz edebilirsek, bu olayların
neresinde olduğumuz daha da netlik kazanacaktır.
Bizler pek fark etmesekte,
içimize kimliklerarası savaşlar tüm hızıyla devreye sokulmuş durumda.
Cizre başta olmak üzere,halklar arasındaki mevcut bağlar
zayıflatılarak yok edilmiş, düşmanlaştırma ve kardeşi kardeşe kırdırtma
politikası gecikmeden tezgahlanmıştır.
Jeopolitik bir konumda olan Cizre'nin,
değerleri ve daha yaşanılabilir bir yer olabilmesi için sorunların ortak akıl
çerçevesinde çözülmesi yerine, kültürel ve ekonomik ayrımcılık ön plana
çıkartılarak, herkesin kendi başının çaresine bakmak zorunda bırakıldığı bir
parçalanma durumu ortaya çıkmıştır.
Bizler, yanı başımızda daha düne kadar parçalanırken,
televizyonlardan izlediğimiz Irak ve Suriye gibi komşu ülkelerimizin düştüğü
durumu yeterince anlayamadık ve empati kuramadık.
İnsanlar ölürken, evlerinden
ve yurtlarından edilirken,haber saati başında yemek ve çayımızı içerek
normalmiş gibi karşıladık.
Bugüne baktığımız da ise artık Irak devleti
yoktur,onun yerine Kürt-Şii-Sünni üç bölge ve üç düşman halk vardır. Artık
Suriye'de yoktur.
Bu senaryoların, yarın bölgenin tamamlayıcı diğer bir
parçası olan bölgemizi tehdit etmeyeceği ne malum!
Yaşadığımız şehir de bile
ufak parçalara ayrılmış ve birliktelik sağlayamamışken, bu tür durumların yarın
kapıya bir tehdit olarak dayanmayacağının garantisi var mıdır?
Ortadoğu'da,insanları ve toplumları insani olmayan
kimliklere kitleyerek karşı karşıya getiren, var olan insaniyet duygularını yok
etmeye başlayan, bir gidişat yayılıyor ve dalga dalga büyüyor.
İnsanlar
canavarlaştırılıyor ve şiddet hızla yol alıyor. Maalesef ki, halkları birbirine
düşmanlaştıran bir ortam ve strateji yaratılıyor.
Bu olaylar bütününün
Kapitalizm olduğunu, nasıl ve ne şekilde içimize kadar girdiğini ve
içselleştiğini sadece yaşanan olaylara tanıklık ederek görüyoruz.
Ortadoğu'da hal böyleyken peki Cizre'de durum nedir?
Bizler dünyanın ve bölgemizin bu gidişatını iyi okuyup, kendimize düşen dersi
çıkarabiliyor muyuz?
Var mıdır bu farkındalığı ortaya koyacak ciddi bir ortak
planımız? Var mıdır bilinçlenen, insanileşen ve bütünleşen bir toplum
gidişatımız?
Hayır...! Tam tersine insanlar, toplumlar halinde
barbarlaşıyor, barbarlaştırılıyor.
Ve sonrası,sonrası malum...!
Yanı başımızda devletler iç karışıklıkla çözülürken,
yaşanan gelişmeleri bizler televizyon karşısında takip ederek, asıl bilinmemesi
gereken gelişmelerle meşgul ediliyoruz.
Bu anlamda değişen denge ve
politikalarla, yeni oluşacak kriz ortamlarına seyirci kalarak,sıranın bize
gelmesini sessizce bekliyoruz.
Bu sistemsizlikte kimse iyi şeylerden bahsetmesin,
demokrasi beklemesin.
Peki yokmu çaresi bu gidişatın?
Var tabiki! İnsani
kimliğin toplumlarda öne çıkarılmasını sağlayabilmek.
Tüm dünyanın sorunu olan
Kapitalist sisteme karşı kolektif bir hareket haline dönüşebilmek.
Mücadele
düşüncesinin, aydın sınıfının devreye girmesini sağlayarak, gerekli teorik
üretimlerin yapılabilmesini sağlamak ve toplumun nitelikli bireyleri tarafından
bu düşünsel üretimlerin pratiğe dönüştürülerek sahiplenilmesini
sağlamaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder