13 Ocak 2021 Çarşamba

NE DÜNYA AYNI KALACAK BUGÜN NEDE BİZ!


Hayat içerde ve dışarda akıp gidiyor. Evlere kapandığımız bu dönemde hayatımızın çalınmasına tanık oluyor ve bu duruma yavaş yavaş alış(tırıl)maya başlıyoruz.


Dünyada yakın tarihte yüz yıldır ticari rekabetin ve kapitalizmin yarattığı felaket, sefalet ve insan gücü ve emeğinin sömürülmesi hızla yeni boyutlara taşınmaya başlıyor. 


Bu boyut günümüze kadar siyasi ve ideolojik kavramların hırsı ile toplumsal kutuplaşmaları yıkıma çevirirken, sınıfsal farklılıkları ve ideolojileri çeşitlendirmeye, insanları oyalamaya, parçalamaya ve sorunların artarak ötelenmesinden başka hiçbir işe yaramamıştır.


Toplumun sözde entellektüel ve aydınları da bu sorunları sadece yorumlamakla yetinmiş pratiğe geçirme konusunda yetersiz kalmışlardır. Bu durum bugün her noktada görev almışlar için geçerliliğini koruyor.


Şimdi ise mevcut sistemden kurtulmak için teknolojinin önemini farkına varan bir avuç insan, elde ettikleri maddi güçle dünyayı sistemsel olarak kontrol altına almak istediklerini açık açık konuşmaya başlıyor.


İnsanların yeni düzensizlikle kafaları karışıyor ve bu belirsizliği farkına varan çoğu çevreler ne olacağını az çok farkına varırken, çerçeve-nin bütününü görmekte zorlanan halklar ise endişe ile nereye sürükleniyoruz diye merak ediyor.


Devletlerin başta yönetimsel anlamda kitleleri pandami ile kontrol etmesi kolaylaşırken, bu korku ve endişenin yarattığı kısıtlamaların boyutlarının nereye varacağını daha kendileri bile bilmiyor.


Şimdi gelelim asıl meseleye!


Türkiye merkezli tüm ülkelere ve halklara yönelik 5G- Aşı -Çip üzerinden düşünülen ciddi bir proje var.


Cep telefonlarından özellikle Türkiye merkezli oluşturulan ve kullanılması mecburi kılınan HES Kodlarının Google Haritalar ile entegrasyonu ve koordinasyonunun sağlanacağı açıklandı.


Bu harita verileri üzerinden nerede hangi mikropların, hangi cins ve yaşta kişilerde olduğu tespit edilerek yeni stratejik planlar yapılabilecek. 


Aşı olma konusunda toplumlarda oluşan reflekslere karşı daha farklı stratejiler geliştirerek o kesimlerin kontrolü bu haritalar üzerinden sağlanacak. 


Yeni kuşakları Allah’sız bir din anlayışı içerisinde, yıllardır film, müzik, reklam ve sosyal medya ile manipüle ederek kendilerine kul ve köle yapmayı başardılar.


Bu durum internet, cep telefonu, televizyon vs. teknolojik aletlerle tüm dünyayı dalga dalga etkisi altına almaya ve hatta amacına ulaşmaya başladı bile..!


Teknolojik gelişmelerle birlikte ekonomiyi canlandıracaklarını, hayatı daha verimli ve yaşanılır kılacaklarını sansürleyerek, kuşaktan kuşağa planlı olarak servis eden bu üst akılcılar artık gizlenmeye gerek duymuyor.


Kendilerine engel gördükleri kim varsa onlarla mücadele edecekler. İngiltere, ABD, Fransa,Çin,Rusya ve hatta Türkiye..! Bunun en basit örneğini geçen hafta yaşadık.


Özellikle ABD Başkanı Donald Trump’un sosyal medya hesaplarının askıya alınması bu derin durumu daha iyi anlamamızı sağladı. 


Yani sosyal medya patronlarının üstlendiği savcı ve hakimlik görevi ile gelecekte neler yapabileceklerini az çok göstermiş oldular. 


Sosyal medya patronlarının bir devlet başkanına bunu rahat bir şekilde yapabilmesi, sıradan biz insanların kullandığı Gmail, Hotmail, Whatsapp, Facebook, Instagram, Twitter vb. diğer araçlarla nasıl büyük bir tehdit ve tehlike ile kuşatıldığımızı gözler önüne seriyor.


Meselemiz dünyada yıkımların, ölümlerin en büyük mimarı ABD veya çok uluslu şirketleri olan Donald Trump ya da diğer liderler değil! 


Sorunun artık devletler arası bir sorun olmaktan çıktığı açık ve net.


Asıl mesele dünyayı kim yönetiyor? 


Bu soruyla, gelişen ve hatta doyuma ulaşan dünyanın neden bu hale geldiği, bireysel ve toplumsal olarak sorgulanması öneminin altını çizmek gerekiyor.


Bunu kimler, neden ve niçin yapıyor? 


Finansal sıfırlama,


Ekonomik sıfırlama,


Teknolojik sıfırlama,


Kültürel sıfırlama,


Bunlar neyi ifade ediyor? Nereye sürükleniyoruz?



Dünyanın bozulan ekolojik dengesi ile beraberinde ahlaki erezyon yaşayan insanların artık daha ciddi sorun ve tehditlerle karşı karşıya olacaklarıdır..! 


Bu düzeni sorgulamadan yaşayan ve konfora alıştırılarak uyuşturulan insanların, içine zehir katılarak sunulan bir çok şeyi gör(e)memesi ve hatta gözlerini kapatmayı tercih etmesi planın en önemli boyutu.


Bilimi bile paralelleştirerek, sanattan, teknolojiye, gıdadan enerjiye daha sayamadığımız birçok alanı onay ve geçerlilik mekanizması olarak kendi kontrollerinde şekillendirmeyi başarmışlardır.


Artık eskisi gibi bir çok şeye sahip olamayacağımızı, olsak bile almakta zorlanacağımızı fark etmiyoruz..!


Dünyanın birçok yerinde alım gücü giderek düşmeye başlıyor. İnsanlar yinede keyiflerinden ödün vermeden alışverişlerine ve fütursuz harcamalarına devam ediyor.


Açlıktan ölen insanları bugün konuşmuyoruz bile. Yaşam koşulları ağırlaşıyor ve toplumlar ekonomik sorunlarla, iç siyasetle meşgul olup, tv karşısında dizilerle serum almaya devam ederken, başka bir dünyaya sessizce geçiyoruz.



Öncelikle temel yaşam kaynağımız olan sular tükeniyor! 


Allah’ın insanlara karşılıksız olarak sunduğu ve çoğu insanın musluklarda şarıl şarıl akan suları bilinçsizce kullanarak tükettiği, kapitalist zihniyetlerin ise her şeye para gözü ile bakarak plastik şişelere koyup pazarladıkları sularımız hızla tükeniyor.


Bilinçsiz üretim ve tüketim yapan kişi ve şirketlerin sayısının giderek artması, büyük fabrikaların karbon salınımları ile değişen iklim şartlarını görmezden gelmeleri ve bu konulara kulak tıkamaları gelecekte maliyeti yüksek bir şekilde önümüze çıkacak gibi görünüyor.


Gelecek on beş yılda suya ulaşamayan insanların birçoğu hayatını kaybetme riski ile karşı karşıya kalacak. Tarım arazilerinin doğru şekilde değerlendirilememesi, gıda sektöründe yaşanacak problemleri zincirleme olarak beraberinde getirecektir.


Buna su savaşlarını da ekleyebilirsiniz…!



Şeytan zehri zehir olarak sunmuyor…!


Çoğu kez gündeme gelen GDO’lu ürünlerde halkın birçok kesimi ne yediğini bile sorgulamadan tüketmeye devam ediyor. Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar ( GDO ) sağlığa zararları uzun zamandır konuşuluyor ama sadece konuşmakla kalınıyor. 


Özellikle pirinç, soya, pamuk, mısır, koza vb. birçok gıda da GDO’lar tamamlanmış durumda. 


Bu çalışmaların hayvan deneylerinde rastlanan kanser araştırmaları büyük firmalar tarafından engellenmekte ve Avrupa’da yapılan araştırmalarda GDO’lu besinlerle beslenen hayvanların et ve sütlerini tüketen insanların dahi GDO’ya maruz kaldıklarını kanıtlamıştır.


İşte sizlere önemli bir araştırmanın paralel bilim tarafından nasıl engellendiğini gözler önüne seren ve kısa sürede yayından kaldırılan bir makale örneğinin linkini paylaşacağım. Vakit ayırıp okumanızı öneririm. 


Fransız bilim adamı Prof.Gilles- Eric Seralini ve araştırma ekibinin “Roundup herbisiti ve Roundup’a dayanıklı genetiği değiştirilmiş bir mısırın uzun süreli toksisitesi” araştırması 2012’nin Kasım ayında FCT dergisinde yayınlanıyor. Bu sadece GDO’nun görünen boyutu. 


Kaynak : (https://acikradyo.com.tr/arsiv-icerigi/monsantonun-bilim-dunyasina-mudahalesi )



Açlık ve kıtlık kapıda…!


Önümüzdeki yıllarda kuraklığın böyle sürmesi ile beraberinde gıda krizi yaşanması an meselesi. Ekonominin yarattığı adaletsizlik ve eşitsizliğin giderek artmaya başladığını  ve şimdide gıda güvencesi olmayanların sayısında ciddi artışların yaşanacağı gözlenmektedir.

Bu başlıkların detaylarını internette aramanızı öneriyorum. Karşınıza çarpıcı detayları  getireceği için yazmıyorum.


Enflasyon ve İşsizlik dalgası geliyor..!


Covid-19 ile daha da tırmanışa geçen para basma politikaları, tüm ülkelerde ciddi enflasyon krizlerine sebep olacak. Öncelik olarak temel gıda maddeleri, sağlık araç ve gereçleri, temizlik maddeleri artan taleplere yetişilemeyeceği için zamlanarak tüketiciye ulaşacak..Birçok şirket iflas edecek ve çoğu insan işsiz kalacak.




Daha bir çok konunun başlığı var olmasına rağmen yazmadım. Çünkü ben bilim insanı ya da gizli bilgilere sahip biri değilim. Aklınızı bulandırmak ve korku tellallığı yapma niyetinde de değilim. Tam tersi aklınızın netleşmesi için bazı ön görülerimi eksik veya fazla paylaşıyorum.


İnsanların bir çoğunun bu yeni sürece hazır olmadığı için kendi bireysel planlarını yapması gerektiğinin kanaatindeyim.

 

Bizler gelecek 25 yıllık süreçte ayakta kalmayı istiyorsak, etrafımızda ve dünyada neler olduğunu fark etmek zorundayız. 


Farkında olabilmek içinde bilmek ve bilmek içinde, okumak araştırmak ve neslimizin devamına bu bilgileri, tecrübeleri aktarmamız gerekiyor diye düşünüyorum…!



29 Aralık 2020 Salı

GELECEĞE NE KADAR HAZIRIZ?

Beşeri sistemlerin, bir ürünü olan kapitalizm ve demokrasi temelli batı modeli, artık ne kamu yararını savunmayı, ne de halkın egemenliğini teminat altına almayı başaramamaktadır. 


Bu iki başarısızlığın birikimi, topyekun eve kapatma ve dijital faşizm bileşenini bir araya getirerek, yeni bir yönetim ve kontrol mekanizması kurmayı hedeflemektedir.


Öyle sadece her ülkenin kendine has kanun yaparak bir yönetim kontrol anlayışı da değil bu!


Merkezi sistemle 7/24 saat bir izleme ve takip moduyla her şeyimizi kontrol etmeyi hedeflemektedirler.


Çoğu insana göre bunlar bir komplo teorisi olabilir! Hikaye de gelebilir.


Önemli olan süreci okuyabiliyor muyuz?


Bize sundukları teknolojik cihazları, bir mecburiyet olarak nasıl hayatımıza yerleştirdiyseler; parmak izi ve retinamızı, kişisel istek ve arzularımızı da çözerek, bizi yönlendirmelerine izin vermiş bulunmaktayız.


Bununla birlikte geliştirilen yeni programlar ve şimdi ki kullandığımız sosyal sayfalarla, hayatımızı kolaylaştırdıklarını ifade etselerde, hepimizin mahremiyet alanlarına çoktan girmiş durumdadırlar.


Medyanın ve kurulu çarkın desteğiyle suni olarak oluşturulan sosyo ekonomik çıkmazlarla bu işi başka bir aşamaya taşımaya başladılar.


Elon Musk, Bill Gates gibi vitrindeki göstermelik beyinleri, maddi olarak finanse edip parlatan yine bu firavun vari düşüncelerin mimarlarıdır.


Adına ne derseniz deyin. İster dahi ister mucit…


Sözde insanlığın yararı için, yeni keşif ve girişimler yaptıklarını iddia eden bu kişiler, yapılan projelerle neleri amaçladıklarını gizlemeden söyleyebilmektedirler.


Çünkü:bu zemin artık rahatlıkla oluşmuş durumda.


Özellikle Covid-19 ile bu sürecin hızlandırıldığını ve 3-5 yıla kadar geçiş sürecinin ilk aşamalarının tamamlanacağını söylemek daha doğru olacaktır. 


20 Ağustos 2020 yılında basının da desteği ile Elon Musk’un “ Neuralink Projesiyle ” insan beyninin içine yerleştirebilecekleri kablosuz mikro bilgisayar ara yüzleri ile insan beyni hakkında veri toplamaya ve Alzheimer, defans ve omurga hasarları, hafıza kaybı, işitme kaybı, depresyon ve uykusuzluk gibi hastalıkların çaresini kafatasının içine yerleştirecekleri çiplerle iyileştirilebileceklerini iddia ediyor. 


Hali hazırda iki domuza çip yerleştirdiklerini bir domuza ise yerleştirdikleri çipi sonradan çıkardıklarını söyledi. Yapılan deneyde hayvanların önceden belli durumlar karşısında oluşan beyin dalgalarının cihaz tarafından kayıt edildiği ve cihaz yerleşik olmadan da aynı hareketlerin benzer beyin dalgalarına yol açtığını

saptadıklarını ve bu üretecekleri cihazın insan sağlığına zarar vermeyeceğini iddia ediyorlar.


22 Nisan 2020’de “ Uydu İnternet Ağı Projesi Starlink ” projesini öncesinde de hayata geçiren ve toplam da 42.000 uydunun gökyüzüne konuşlandırılmasını hedefleyen ve sözde ticari olarak kullanılacağını iddia ettikleri bu plana ne demeli! Bu takımyıldızı uydu görüntülerinin uzaya gönderilişleri Mardin’den bile çıplak gözle görülebildi. Bu bilgilere internetten ulaşabilmeniz mümkün.


İşte bu insanlık yararına bilinen gelişmeler, haberlerin görünen kısmından yayınlanarak özellikle Covid-19 sürecine denk getirilmesi tesadüf olamaz.


Bununla beraber ön plana çıkan kişisel bilgisayarların ve Microsoft gibi yazılımların kurucusu olan Bill Gates !On yıl önce girdiği aşı sektöründe dünyada milyonlarca çocuğa aşı yapan bir vakfın sahibi kendisi.Asıl hedefi Afrikalı ve Asyalı çocuklar. Kötü sağlık hizmetlerinin ve temiz suyun yetersizliği nedeniyle menenjit ve sıtma gibi hastalıkların sık görüldüğü başta Afrika gibi ülkeleri korumak.


Gelin görün ki yapılan aşılarla ortaya çıkan sonuçlar bu amacı yalanlamaktadır. İnternette araştırıldığında, binlerce çocuğun bu aşı sonrası felç olduğu haberlerine yerel ve yabancı kaynaklarda rastlayabilmeniz mümkündür.


Asıl niyetleri 2013 yılında The Telegraph gazetesine verdikleri röportajda daha belirgin olmaya başlıyor. Bill Gates’in “ Benim artık paraya ihtiyacım yok, ben Tanrı’nın işini yapıyorum ” demesi çok anlam içeriyor..


Yine bu Covid-19 süreciyle ortaya çıkan 4 projeye milyonlarca doları destek olarak hibe etmeleri tesadüf değil. 


Financial Times gazetesine yaptığı açıklama da oldukça dikkatleri üzerine çekiyor.

“ Corona virüs benzeri salgının her 20 yılda bir karşımıza çıkabileceğini belirterek; şu an yaşadığımız durumdan ders çıkarıldığına ve gelecekte benzer bir durumda daha hazırlıklı konumda olacağımıza inandığının altını çiziyor. Bu salgından devletlerin de ders çıkaracağını belirterek; bu kapsamda erken uyarı sistemlerinin de hayatımıza girmesini beklediğini ” belirtiyor. 


Bakın bu açıklamaların hiç biri tesadüf değil. Ulus devletleride üstü kapalı tehdit ediyor ve pazarlık görüşmelerine zorluyor. Bu söylemler hayata geçirilmek istenen planları açıkça gözler önüne seriyor. Öncesi sorunlar yaratılıyor ve üstesinden gelmek için yeni politikaların geliştirilmesi için çözüm olarak kendilerine dönülmesi dayatılıyor. 

İnsanlık olarak bizler bu olanları yiyerek, içerek, uyuyarak, gezerek, çalışarak, tüketimi içselleştirerek ve alışveriş manyaklığına teslim olarak izlemekle yetiniyoruz. 


Bu yeni düzen, zengin veya fakir olsun, Türk, Kürt, Arap, Alman, Fransız, İngiliz, Müslüman yada diğer dini inanca mensup kesimleri fark etmeksizin tüm halkları hedef almış görünüyor.


Fakirseniz işinizi aşınızı, zenginseniz malınızı mülkünüzü…! 


Yapılan bir çok yalan ve gerçek haberlerle tv karşında insanların enerji frekansları düşürülüyor ve insanlara gelecek korkusu veriliyor.


Temeli boş bırakılmış inançsız insanların bu tuzaklara düşmeleri daha kolay oluyor. 


Psikolojik olarak çökertilen beyinler boşluğa düşme konusunda daha kolay yem olabiliyorlar. 


Enerjisi düşen insanlar psikolojik olarak çöküyor ve hastalanarak yatağa düşmeye başlıyorlar. 


Bununla beraber suç oranları da bir çok sebepten dolayı artmaya başlıyor..



Allah’tan korkmayan ve kendileri gibi bir beşere tabi olarak yaşayan kullar, şeytan ve şeytanın dostlarına teslim olarak yaşamaya alışıyorlar.


İşte o şeytan sizi ancak kendi dostlarından korkutur, mümin iseniz onlardan korkmayın benden korkun.(Al-i İmran 175)


Kuran’ı Kerim, bu hatırlatmayı öncesinden yapmış bulunuyor ve Allah, iradelerini kullanarak insanların özgürleşebileceklerini bildiriyor. Tabi bu durum temiz akıl sahipleri için geçerli bir durum..


Hakikaten biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali vermişizdir. Fakat insan tartışmaya çok düşkün bir varlıktır.(Kehf 54)


Diğer yandan beşeri kanunların oluşturduğu düzenin çarkı haline gelmiş bilinçli ve bilinçsiz, inançlı ve inançsız bir sürü insanlar var. 


Bu çoğunluk, çarpık sistem içerisinde kula kul olmayı seçmiş ve sistemin ayakta kalması için maddeleşmeyi, mal ve mülkleşmeyi, mevki ve güç devşirmeyi daha fazla kabul görmüştür.

 

Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.(Zariyat 56)


Olan bitenleri sorgulamadan, bu gidişatın yarattığı belirsizlik ile acı, gözyaşı ve savaşlara sessiz ve seyirci kalmıştır.


Vitrinde görünen bu insanlar ve ardındaki gerçek akıl sahipleri, kölelik sistemi ile hüküm süren yeni bir dünya düzenini 5-10 yılda çıkardıkları kanunlarla, icatlarla sürdürmeye ve çoğu yığınları etkileyerek peşlerinden korku ve belirsizlikle sürüklemeye devam edeceklerdir.


Yeryüzünde bulunanların çoğu, kendilerine uyarsan, seni Allah yolundan saptırırlar.Çünkü onlar zandan başka bir şeye tabi olmuyorlar ve temelsiz bir tahminden başka bir şeye de dayanmıyorlar.(En’am 116)


Beşeri sistemler, sihirbazlıklar üzerine kurulmuş olan para, güç ve medya ortaklığının bir ürünüdür. Buna şimdide dijital oyuncakları dahil ederek, kontrol mekanizmalarını artık tek elde toplamayı ve yönetmeyi istemektedirler. 


Dikkat ederseniz bu süreçte savaşlar ve bombalar da az konuşuluyor. Çünkü onların ev sahipliğinde barış ve savaş görüşmeleri yapılıyor. Onlar bunlara karar veriyor..


İnsanlığın çoğuna düşende dayatılanları şartsız kabul etmek oluyor.


İşte bu güç ve makam tutkunu insanların yarattığı dünyayı kendi ellerimizle biz inşaa ediyoruz. Bizi kontrol etmeleri için onları biz seçiyor ve bu zemini onlara yine biz hazırlıyoruz. Hal böyle olunca başımıza ilah kesilerek, kaderlerimizi kontrol altına almaya kadar varan cüreti gösterebiliyorlar… 


Sürekli olarak bir korku pompalamaları ve insanların gerçek amacından uzaklaşmalarını sağlayarak, biraz savaş, biraz virüs, biraz küresel iklim değişiklileri, biraz ekonomik kriz, biraz yalan haberler derken şimdide yarattıkları suni krizlerle insanlara takip cihazı takarak robotlaştırmayı hedefliyorlar…


Bu (azab) şundan dolayıdır ki, onlar dünya hayatını sevmiş ve onu ahirete tercih etmişlerdir. Allah da kafirler topluluğunu hidayete erdirmez.(Nahl 107)


Yukarıda bahsettiğimiz yeryüzünün gerçek hakimleri olduğuna kendilerini ve başkalarını inandırmış onların planı!


Ya dünyanın gerçek sahibi olan Allah’ın dünya hakkında ki planı nedir? Bunlarda Kur’an-ı Kerim’de çok açık şekilde belirtilmiştir.


Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibarettir. Bu tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çer-çöp olur. Ahirette ise çetin bir azab; Allah’tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.(Hadi 20)


Biz gök ile yeri ve aralarındaki şeyleri, boş bir eğlence için yaratmadık. Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, elbette onu katımızdan indirirdik. Yapacak olsaydık öyle yapardık.(Enbiya 16-17)


Doğrusu biz insanı, imtihan etmek için karışık bir nutfeden ( erkek ve kadın sularından ) yarattık da onu işitici, görücü yaptık.(İnsan 2)


O, hanginizin daha güzel iş yapacağınızı denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstündür, bağışlayandır.(Mülk 2)


Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz.(Enbiya 35)


Bu ayetlere değinmemin amacı, insanların hayatını meşgul eden bir çok safsata ve boş gündemlerden sıyrılarak tevhid anlayışını kavramaları ve dünya hayatında yapılmak istenenlerin temiz bir akılla sorgulanarak yaşanmasına biraz katkı sunmaktır.


İşte dünya ve sonrasında ki geleceğe ne kadar hazırız sorusuna burdan başlamakta  yarar var…



Saygılarımla


20 Aralık 2020 Pazar

KAOS VE FESAT ORTAMINDA YAŞAMAK

Bir yerde kaos varsa, orada her türlü fesat ve fitnenin oluşması kaçınılmazdır.Kaosun olduğu yerde sağlıklı düşünen insanların olması ve yaşaması da mümkün değildir. Genel itibariyle bir parçalanma söz konusu olduğundan; tarafgillik ön plana çıkmakta, insanlar renkten renge girerek, farklı maskeler kullanmaktadırlar.


Kim, neyin tarafındaysa olayları ona göre değerlendirir. Çünkü: bir yerde kaos varsa kanun yok demektir. Kanunun olmadığı yerde adalette olmaz. 


Ortadoğu ülkelerinde yaşanan durum bunu daha iyi gözler önüne seriyor.


Kimse geçmişten ders çıkarmıyor.


Aynı ülkenin insanlarının birbirlerine kırdırılarak içten içe çözülmeleri sağlanıyor.


Her devletin yeraltı ve yerüstü kaynakları, birbirine düşürülen grupların eliyle talan ediliyor.


Değerinden düşük bir fiyata satılıyor…

 

Böyle bir ortamda İslam ve insanlık adına faydalı bir düşüncenin oluşması, yeşermesi de söz konusu olamıyor.


Kuran’ın defalarca vurguladığı aklınızı kullanın emrine karşı, insanlar mantıklarından çok duyguları ile hareket etmeye başlıyor.


“Nitekim birçok memleket vardır ki, o memleket (halkı), zulmetmekte iken, biz onları helak ettik. Şimdi o ülkelerde duvarlar, (çökmüş olan) tavanların üzerine yıkılmıştır. Nice kullanılmaz hale gelmiş kuyular ve (ıssız kalmış) ihtişamlı saraylar vardır.” ( Hacc 45 )


Bu süreç, insanları mesafesiz, şartsız Allah - kul ilişkisinden koparıp, şartlı ve mesafeli yöneten - yönetilen beşeri kanun ve otoriteler üzerinden itaat etmeye mecbur bırakıyor.


İnsanlar; şahıs, cemaat, kurum, grup ve partiler üzerinden Allah’a yakınlaşmayı ve iman etmeye teşvik ediliyor.


“Dinlerini parçalara ayırıp grup grup olanlarla senin hiç bir ilişkin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır; sonra onlara durumlarını haber verecektir.” ( Enam 159 )


Durum böyle olunca da şahıslar arasında sınıfsal ve mezhepsel çatışmalar baş gösteriyor.


Toplum bölünür ve daha iyi yönetilir hale geliyor.


Unutulmamalıdır ki! İslam ve İman şahıslar üzerinden değil, Allah’ın verdiği akıl ve literatürlerle gerçekleşir. 

“Bu Kuran; kendisiyle uyarılsınlar, Allah’ın ancak tek ilah olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara bir bildiridir” (İbrahim 14/52)


Bunda da her hangi bir zorlama yoktur. Hak ve batıl birbirinden tamamıyla ayrılmıştır.


“Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklıktan ayırd edilmiştir. Artık her kim tabutu inkar edip, Allah’a inanırsa, sağlam bir kulpa yapışmıştır ki, o hiç bir zaman kopmaz. Allah her şeyi işitir ve bilir.” ( Bakara256 )


Bunlara değinmemin amacı kaos ve fesat ortamının zalim ve cahil insanların eliyle oluştuğunun daha iyi anlaşılmasıdır.


Çünkü inancı güzel olan insanların davranışları, yaşam biçimleri ve toplumlarına yansır.


Bugün Koronavirüs ile ilgili yaşanan sıkıntı fesat ile alakalıdır. Tıpkı geçmişte diğer kavimlerin başına gelenler, bugün bizlerin de başına gelmiştir.  


Yeryüzünde bozgunculuk yaparak fesat çıkaranların, Allah’ın istediği şekilde yaşamayıp O’na karşı gelen insanların yaptıklarına karşı çıkma-manın getirdiği sıkıntıları bütün dünya insaları olarak hepimiz ödüyoruz.


“Onlar, yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin akıbetlerinin nice olduğuna bakmadılar mı? Ki onlar, kendilerinden daha güçlü idiler; yeryüzünü işlemişler, onu bunların imar etiklerinden daha çok imar etmişlerdir. Peygamberleri, onlara da nice açık deliller getirmişlerdi. Zaten Allah onlara zulmedecek değildi; fakat onlar, kendi kendilerine zulmetmekte idiler.” ( Rum 9 )


Hepsi yaratılış gereği Allah’ın birer askeri gibidirler. Kuran’da geçen; Nuh, Semud, Hud, Lut, Firavun ve Medyen kavimlerinin helak edilmesinde bu tabiat güçleri asker olarak kullanılmıştır. Tıpkı Nuh ve Firavun kavimlerinin su ile yok olup gitmesi gibi…! Bizler bu tarihi gerçeklerle fazla yüzleşmeyi istemiyoruz. Dünya siyasetini ve kokuşmuş beşeri sistemi konuşmak daha mühim geliyor bizlere..


“Onlara, kendilerinden evvelkilerin; Nuh, Ad ve Semud kavimlerinin, İbrahim kavminin, Medyen halkının ve altüst olan şehirlerin haberleri ulaşmadı mı? Peygamberleri, onlara apaçık mucizeler getirmişti. Allah onlara zulmedecek değildi, fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekte idiler” (Tevbe 70)


İşte bu Koronavirüs gibi görünmez mikroplarda, Allah’ın kontrolünde olan birer asker olarak; yeryüzünde fesat ve bozgunculuk çıkaran, fesada, haksızlıklara, zulme engel olmayan ve seyirci kalmayı tercih eden biz insanlara topyekün bir hatırlatma ve imtihana tabi tutulma olarak değerlendirilebilir. Çünkü: hiç bir olay Allah’ın kontrolü dışında gelişmemektedir. 


“Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilmez. Onlar için Allahtan başka hiç bir yardımcı da yoktur. ( Rad 13/11)


Yeryüzünde bitkiler, hayvanlar, denizler, gökteki cisimler birer alemdir. Bunların hiç fesatlık yaşadığına tanık olmadık. Fesat karada ve denizde zalim ve cahil insanların eliyle ortaya çıkar. İnsan eliyle bitkilerin genine müdahale eder, hayvanları kopyalamaya kalkar, uzayı casus silahlar ve savaş arenasına çevirir. Denizlere kimyasal atıklar atar, nükleer bomba denemeleri yapar. Ozon tabasını deler ve fesadı her yere insanlar yayar.


“İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah dönüş yapsınlar diye işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor. İnsanlık dışındaki bütün varlıklar, bitkiler, hayvanlar yer ve gök, denizler hiç olumsuz özellikleri ile gözükmezler.” (  Rum 41)


Bunun en temel kaynağı imansızlık ve ahlaksızlıktır. 


Kuran’ın yol göstericiliğinden uzaklaşmış olmaktır. 


Toplumda ki kokuşmuşluğun ve dengede ki sapmanın karşılığıdır. 


Maddeye daha fazla önem vermektir.


Yaşanan fesada engel olma cesareti gösterememektir.


Bu sebeple de zararını iyi ve kötü fark etmeksizin hepimizin çektiği bir durumdur. 


Umarım insanlık bu durumu daha geç olmadan farkında olur…!

8 Aralık 2020 Salı

KORONA VİRÜSLE AKILLANMAYAN İNSANLIĞI NELER BEKLİYOR!



Bu dünyanın ezilen, sömürülen ve öldürülen gerçek sahipleri; yani biz insanlar, tarihsel misyona sahip çıkma ve aklını başına devşirme konusunda bu defa da gecikirsek, vahşet ve barbarlık ve bununla beraber haksızlıkların yaratacağı kaos ortamı kaçınılmaz olacaktır.

Büyük insanlık bu duruma razı olacak mıdır?

Aslında sorun öyle sanıldığı kadar zor da değil, bilinç dünyasını ilgilendiriyor.

İdeolojik ve beşeri köleliği aşabilmekle ilgilidir.

Beyinlerin özgürleşmesi ve Allah’ın yaratılış fıtratı ile alakalıdır.

Bu virüs sarmalı, kapitalist ve yağma sisteminin yavaş yavaş yolun sonuna geldiğini gözler önüne seriyor.

Tabi sömürüldüğünü ve gidişatın böyle sürmeyeceğini farkında olanlar için…

Koronavirüs tüm bu rezilliği, utanmaz yağma ve talanı, akılsızlıkları, saçmalıkları anlamaya, ders çıkarmaya dönüşebilen bir mesaj olarak algılanabilirse, her musibette bir hayır vardır sözü işte o zaman anlam bulacak ve belki de dünyanın gerçek sahipleri ve gelecek kuşaklar kurtulabileceklerdir.

Hayır!

Yeteri kadar ders çıkarılmadıysa eğer işte o zaman korkulan olabilir.

Yaşanan haksızlıkları ve zulmü görmezlikten gelen, sorgulamayan ve tarihsel bilinç seviyesi düşük bir kesimin varlığı sayısal olarak fazla olunca gidişatın felaketide kaçınılmaz olacaktır.

İnsan önce kendi iç politikasını iç dünyasında değiştirmelidir. Duygusunu, düşüncesini, vicdanını ve amacını..!

Kişisel muhasebesini, kirlenmemiş bir vicdanla yapabilmeyi başarmalıdır. Tıpkı camları temiz olan bir pencereden dışarıyı seyretmek gibi…

İşte o zaman dış dünya da yaşanabilir bir hal almaya başlayacaktır. Gelecek kaygısı azalacaktır.

Dikkat ederseniz şehirlerimiz artık yaşanılamaz hale geldi.

Tuhaf karakter ve kişilikte insanlar türemeye ve bununla birlikte ilişkiler yozlaşmaya ve anlamsızlaşmaya başladı.

Dünyayı yöneten, küresel ve ulusalcıların savaş kurallarını, ideolojilerini ve korkularını içselleştiren bilinçsiz kitleler, bu amacı çok iyi yerine getiriyorlar.

Ezilen, sömürülen halkları yönetmek bu algı ile daha kolay oluyor.

Niye? Çünkü: insanlar gerçek Allah’ı tanımıyorlar…

Bu durum, yeryüzünün siyasi ve politik iktidarlarının sürekliliğini, yönetilenler arasında bir gönüllü kulluğa - ideolojik köleliğe dönüştürerek binlerce yıldır sürüyor yada sürdürülüyor.

İnsanlığın bir çoğu hala bu tarihsel gerçekliğe teslim olmuş şekilde doğup, yaşayıp, inanıp ölüyor.

Günümüz dünyası söylemlerin gücü ve algıların kontrol altına alınmasıyla yönetiliyor. Buna en büyük hizmeti kitle iletişim araçları sağlıyor.
Dünyanın heryerinde ki insanlar demokrasinin en doğru rejim olduğuna inanıyor.

Neden?

Söylemin gücü sayesinde.

Gerçeklerin gizlenmesi, yalanın doğrulanması, tahrifat ve olayların iç yüzünün yansıtılmaması ile bunları yapmak mümkün oluyor.

İşte Koronavirüste bu argümanların bir versiyonu yada devamı..

Halen bu beşeri düzenlerin yarattığı çelişkiyi sorgulamaktan uzak bir sürü kitleler var.

Yeni senaryolar yazılıp çizilmeye ve oynanmaya devam ediyor.

İnsanları evlere hapsederek korunabilecekleri ve bununla beraber kontrol edebileceklerini gösteriyorlar.

Siyasetten ekonomiye, eğitimden sağlığa her şeyi ele geçirmiş ve felce uğratmış durumdalar.

Üst aklın dayattığı kural ve kısıtlamalarla hayatta kalabileceğimizi söylüyorlar.

Nasıl mı?

Söylemlerin gücü işte…

Burada insanlığı nelerin beklediğini söylemek çok zor.

Ama korona virüsle birlikte yeni bir dönemin başladığını, insanların korku ve belirsizlikle daha fazla kontrol altında tutulmak istendiğini, bir çok krizi tetikleyeceğini yada hızlandıracağını söylemek daha kolay olacaktır.

İnsanlık, salgının ortaya çıkmadan öncesindeki süreçte bile, ilerlemiş durumdaki birçok tehdit ve sorunla boğuşuyordu zaten.

Özellikle de sisteme teslim olmuş ve söylemlerin etkisi altında kalan ve sayıları giderek artan kitleler sayesinde.

Şimdi bu koronavirüs hızlandırıcı bir etki ile ulusal bölünme ve çatışmaların artmasını, işsizlik, göç, zulüm, haksızlık ve sömürünün daha da derinleşmesine yarayacak.

Bu ürkütücü durum; insanlığın sonunu getirmese bile, insanlığın kaderini elinde tutmaya çalışan zihniyetlerin çökmeye mecbur olan beşeri sistemleri ve ideolojilerinin çarpıklığı arasında daha fazla oyuncak olmamıza zemin oluşturabilir.

Yada bilinçli, temiz akıl sahibi bireyler olarak, yaratılış amacına uygun, Allah’ın istediği kurallar bütünüyle dünyayı daha yaşanılabilir bir yer haline getirebiliriz. 

Bu farkındalık bizi ve bizden sonraki insanlığın, kapitalizim ve diğer beşeri zihniyetlerin ürettiği ideolojilere kul olmaktan kurtarabilir ve bir çıkış yoluna dönüşebilir...

Karar sizin!




Servet Ünal

UYANIN!

Great Reset'çilerin Yeni Dünya Düzeninde Türkiye için planı, ABD gibi bir göçmen ülkesi, Çin gibi ucuz işgücü cenneti olması var.  Bu ko...