abd etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
abd etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Haziran 2021 Perşembe

TERCİH SİZİN

Yaşanan bu son olaylar bir kez daha gösteriyor ki, dünya hızla kıyamet savaşına ve son dünya savaşına doğru gitmektedir.

Planlarımızı, hazırlıklarımızı böyle bir sürece göre yapmak ve yaşantımızı buna göre gözden geçirmek zorundayız!

Neleri hedefliyoruz?

Neleri hazırlıyoruz?

İmkanlarımızı ve vaktimizi nereye kullanıyoruz?

Planlarımızı, hazırlıklarımızı bu sürece göre yapmak, yaşantımızı gözden geçirmek mecburiyetindeyiz!

Yeryüzü firavunlarının cephesi, her çeşidi ile soğuk savaşı, tüm şuurlu ve bilinçli insanlara karşı uyguluyor!

Bu coğrafyaya da baktığımızda ateş gibi sıcak savaş yaşanıyor. Buna sadece seyirci kalıyoruz!

Gündelik basit işlerle, korkularla, dertlerle ve sosyal medyadaki safsata videolarla, televizyon programları ile bizleri ve en önemlisi beyinlerimizi, kalbimizi oyaladıklarını anlamalıyız..!

Bununla beraber bugün gelinen yol ayrımını da fark etmeliyiz!

Çoğunluğun ardından gittiği maddiyat ve çıkar İlişkileri sebebiyle kimse dünyada huzurlu ve mutlu değil!
Ya cenneti ya da cehennemi,

Ya Allah’ı ya da rezilleşen dünya hayatını tercih edeceğiz..!

Anlayana!


ŞEREFLİ OLUN!

Bu dünya hayatı insanlar için hakikat savaşını vermekten ibarettir!

Bu olgunluğa erişmek zaman alsa da, hakikatleri önünüze koyarak gerçekçi yaşayın.

Büyüklüğünüz, vadeniz doluncaya kadar erdemlice duruşunuza ve tavrınıza bağlıdır.!

Yüreği, beyni büyük insanlar; maddiyatı, makamı, korkuyu ve en önemlisi kula kulluğu aşmayı başarıp, Allah’ı buldukları için hiçbir zaman düşmezler…!

Bu vesile ile unutmayın!

Haksızlıklara sessiz kalmak bir kişilik sorunudur.

Haksızlık yapana sessiz kalmak vebal altına girmektir.

Haksızlık yapan kişilerin peşinden gitmek ise şeref sorunudur!

Şerefli olun!

Bu şerefi size veren Yüce Allah’tır. Şerefi Allah’ın yanında arayın.. Kulların değil!

Sorgulayın!

Soluduğumuz havayı biz mi yarattık?

Bizi ısıtan ve aydınlatan güneşi de..!

El ve beyin kaslarımızı çalışacak ve kazanacak güçle biz mi donattık?

İnsan olarak kendi kendimizi biz mi yarattık?

Dünyada insanların eliyle yaratılmış acıların büyük bir kısmı gücün; cahil, bozuk karakterli, erdem yoksunu, menfaatçi, yetersiz, ikiyüzlü ve korkak insanların eline geçmesinden doğmuştur.

Kendi hayatınız başta olmak üzere, gerek toplum hayatında kime güç ve yetki vereceğinizi düşünürken; beyin, karakter, şahsiyet, dürüstlük ve merhamet en önemli belirleyici etken olsun!

Kendileri erdemli ve doğru dürüst olamayan toplumlar, mükemmel yönetilmeyi de yöneticiyi de beklemesinler…


Erdemli olun!

Ruhlara hitap edin! Bunu başaramazsanız mutsuz robotlar olmaya ve yalnızlaşmaya hazır olun!

Gönül ve yüz yüze sohbetlerinizi artırın, faydalı işlerinizi, iyiliklerinizi çoğaltın ve ahiret gerçeğini merkezinize koyun.

Anlayın ve Anlatın!

Sistem mutlu olup olmadığınızla ilgilenmiyor!

Onların ilgilendikleri tek şey, bizleri sömürerek borçlandırmak ve reklamlarla daha fazla tüketime yöneltmek!
Sonuç: Geleceğimizi ipotek altına alarak bizleri köleleştirmek..!

Bu günümüz eğlenceli teknolojik oyuncaklarıyla, sahte gelecek kaygısı ve özgürlük yanılgısı yaratmaları, gerçekte bir köle olmaya başladığımızı anlamama/mız içindir…

İnsan kalitesi giyim kuşamla, makam ve mevkiye önem veren insanların çokluğu ile değil; beyinle, şahsiyetle, adil, vefalı, cefakar insanların çoğalmasıyla ortaya çıkar…

ÜLKENİN BİR GENCİ OLARAK SORUYORUM

1-Ben bu ülkenin bir ferdi, genci olarak, gördüklerime, yaşadıklarıma karşı çok üzülüyorum, çaresiz, terk edilmiş, ümitsiz hissediyorum. Emeğimiz hakir görülüyor. Turistin eğlencesi; benim sağlığımdan, eğitimimden, hayatımdan, özgürlüğümden daha değerli görülüyor. Yaşam hakkım elimden alınıyor. Yazık.

2-Yaşıtlarımdan bir kişi kalmadı ülkemde kalayım diyen. Herkes nasıl kendimi kurtarırım gözüyle bakıyor. Ümit ışığını, gözün ferini sildiniz. Bu vebalin altından nasıl kalkacaksınız, bu millet kaç nesilde toparlayacak ki bunu? Tek bir yeri suçlamıyorum, herkesin rolü var bunda. Özellikle manevi değerlerini terk ederek para kazanmayı amaç edinenler, rızık endişesi ile korku ve panik içinde yaşayanlar…

3-Adaletsizlik dedik ya, işte tam da bu. Susuyorum, içimi zehrediyor, dayanamıyorum. Tutunacak bir dal, sağlıklı sakin huzurlu bir yaşam, emeğimin karşılığını bulmayı istemek ne zamandan beri lüks, ne zamandır beri suç? Hep acı, sefalet seviciliğe mahrum ediyorsunuz bizi. İnsanların çoğu önünü göremediği için borsada, btc de ve şans oyunları oynuyor. Bir çoğu içki ve uyuşturucu batağına saplanmış durumda…

4-Maslow’un hiyerarşisine bakın, insan en temel ihtiyaçlarını gerçekleştiremeden kendini gerçekleştiremez; düşünce, ilim üretemez. Ve üretebileceği yere gider diyor. Kapitalist zihniyete sahip yöneticisini, liderini yeterince tanımayanlar, takım tutar gibi partilerin izinden gittiği müddetçe sömürülmeye, ezilmeye, dışlanmaya ve hor görülmeye devam edecektir! Çare siyasette değildir. Toplumdaki kaliteli, bilinçli insan sayısını artırdığınız zaman çoğunluk üstün gelecektir. Çocuklarınızın geleceği de gözlerinizin önünde çalınarak heba olmayacaktır..!

5- İnsani ve erdemli değerlere bağlı biri olarak samimi şekilde söylüyorum. Her yaştan insan öfkeli olsa da, ben beni ve yaşıtlarımı biliyorum. Bu nesil size küsüyor, bu gençliği bize reva gören herkese küsüyor. Biz en zor şartlarda ve imkansızlıklarda hep insanlarımızın aydınlanması için çabalar gösterdik, asla halkımızın menfaatini bir makama ve güce peşkeş çekmedik. Bu çizgimizin gayretini Allah için göstermeye devam ediyoruz…

Gencini kaybeden bir toplum geleceğini de kaybeder.

Yaşanan bu ömrün tekrarı yok!

Umarım, kaybetmezsiniz.

13 Ocak 2021 Çarşamba

NE DÜNYA AYNI KALACAK BUGÜN NEDE BİZ!


Hayat içerde ve dışarda akıp gidiyor. Evlere kapandığımız bu dönemde hayatımızın çalınmasına tanık oluyor ve bu duruma yavaş yavaş alış(tırıl)maya başlıyoruz.


Dünyada yakın tarihte yüz yıldır ticari rekabetin ve kapitalizmin yarattığı felaket, sefalet ve insan gücü ve emeğinin sömürülmesi hızla yeni boyutlara taşınmaya başlıyor. 


Bu boyut günümüze kadar siyasi ve ideolojik kavramların hırsı ile toplumsal kutuplaşmaları yıkıma çevirirken, sınıfsal farklılıkları ve ideolojileri çeşitlendirmeye, insanları oyalamaya, parçalamaya ve sorunların artarak ötelenmesinden başka hiçbir işe yaramamıştır.


Toplumun sözde entellektüel ve aydınları da bu sorunları sadece yorumlamakla yetinmiş pratiğe geçirme konusunda yetersiz kalmışlardır. Bu durum bugün her noktada görev almışlar için geçerliliğini koruyor.


Şimdi ise mevcut sistemden kurtulmak için teknolojinin önemini farkına varan bir avuç insan, elde ettikleri maddi güçle dünyayı sistemsel olarak kontrol altına almak istediklerini açık açık konuşmaya başlıyor.


İnsanların yeni düzensizlikle kafaları karışıyor ve bu belirsizliği farkına varan çoğu çevreler ne olacağını az çok farkına varırken, çerçeve-nin bütününü görmekte zorlanan halklar ise endişe ile nereye sürükleniyoruz diye merak ediyor.


Devletlerin başta yönetimsel anlamda kitleleri pandami ile kontrol etmesi kolaylaşırken, bu korku ve endişenin yarattığı kısıtlamaların boyutlarının nereye varacağını daha kendileri bile bilmiyor.


Şimdi gelelim asıl meseleye!


Türkiye merkezli tüm ülkelere ve halklara yönelik 5G- Aşı -Çip üzerinden düşünülen ciddi bir proje var.


Cep telefonlarından özellikle Türkiye merkezli oluşturulan ve kullanılması mecburi kılınan HES Kodlarının Google Haritalar ile entegrasyonu ve koordinasyonunun sağlanacağı açıklandı.


Bu harita verileri üzerinden nerede hangi mikropların, hangi cins ve yaşta kişilerde olduğu tespit edilerek yeni stratejik planlar yapılabilecek. 


Aşı olma konusunda toplumlarda oluşan reflekslere karşı daha farklı stratejiler geliştirerek o kesimlerin kontrolü bu haritalar üzerinden sağlanacak. 


Yeni kuşakları Allah’sız bir din anlayışı içerisinde, yıllardır film, müzik, reklam ve sosyal medya ile manipüle ederek kendilerine kul ve köle yapmayı başardılar.


Bu durum internet, cep telefonu, televizyon vs. teknolojik aletlerle tüm dünyayı dalga dalga etkisi altına almaya ve hatta amacına ulaşmaya başladı bile..!


Teknolojik gelişmelerle birlikte ekonomiyi canlandıracaklarını, hayatı daha verimli ve yaşanılır kılacaklarını sansürleyerek, kuşaktan kuşağa planlı olarak servis eden bu üst akılcılar artık gizlenmeye gerek duymuyor.


Kendilerine engel gördükleri kim varsa onlarla mücadele edecekler. İngiltere, ABD, Fransa,Çin,Rusya ve hatta Türkiye..! Bunun en basit örneğini geçen hafta yaşadık.


Özellikle ABD Başkanı Donald Trump’un sosyal medya hesaplarının askıya alınması bu derin durumu daha iyi anlamamızı sağladı. 


Yani sosyal medya patronlarının üstlendiği savcı ve hakimlik görevi ile gelecekte neler yapabileceklerini az çok göstermiş oldular. 


Sosyal medya patronlarının bir devlet başkanına bunu rahat bir şekilde yapabilmesi, sıradan biz insanların kullandığı Gmail, Hotmail, Whatsapp, Facebook, Instagram, Twitter vb. diğer araçlarla nasıl büyük bir tehdit ve tehlike ile kuşatıldığımızı gözler önüne seriyor.


Meselemiz dünyada yıkımların, ölümlerin en büyük mimarı ABD veya çok uluslu şirketleri olan Donald Trump ya da diğer liderler değil! 


Sorunun artık devletler arası bir sorun olmaktan çıktığı açık ve net.


Asıl mesele dünyayı kim yönetiyor? 


Bu soruyla, gelişen ve hatta doyuma ulaşan dünyanın neden bu hale geldiği, bireysel ve toplumsal olarak sorgulanması öneminin altını çizmek gerekiyor.


Bunu kimler, neden ve niçin yapıyor? 


Finansal sıfırlama,


Ekonomik sıfırlama,


Teknolojik sıfırlama,


Kültürel sıfırlama,


Bunlar neyi ifade ediyor? Nereye sürükleniyoruz?



Dünyanın bozulan ekolojik dengesi ile beraberinde ahlaki erezyon yaşayan insanların artık daha ciddi sorun ve tehditlerle karşı karşıya olacaklarıdır..! 


Bu düzeni sorgulamadan yaşayan ve konfora alıştırılarak uyuşturulan insanların, içine zehir katılarak sunulan bir çok şeyi gör(e)memesi ve hatta gözlerini kapatmayı tercih etmesi planın en önemli boyutu.


Bilimi bile paralelleştirerek, sanattan, teknolojiye, gıdadan enerjiye daha sayamadığımız birçok alanı onay ve geçerlilik mekanizması olarak kendi kontrollerinde şekillendirmeyi başarmışlardır.


Artık eskisi gibi bir çok şeye sahip olamayacağımızı, olsak bile almakta zorlanacağımızı fark etmiyoruz..!


Dünyanın birçok yerinde alım gücü giderek düşmeye başlıyor. İnsanlar yinede keyiflerinden ödün vermeden alışverişlerine ve fütursuz harcamalarına devam ediyor.


Açlıktan ölen insanları bugün konuşmuyoruz bile. Yaşam koşulları ağırlaşıyor ve toplumlar ekonomik sorunlarla, iç siyasetle meşgul olup, tv karşısında dizilerle serum almaya devam ederken, başka bir dünyaya sessizce geçiyoruz.



Öncelikle temel yaşam kaynağımız olan sular tükeniyor! 


Allah’ın insanlara karşılıksız olarak sunduğu ve çoğu insanın musluklarda şarıl şarıl akan suları bilinçsizce kullanarak tükettiği, kapitalist zihniyetlerin ise her şeye para gözü ile bakarak plastik şişelere koyup pazarladıkları sularımız hızla tükeniyor.


Bilinçsiz üretim ve tüketim yapan kişi ve şirketlerin sayısının giderek artması, büyük fabrikaların karbon salınımları ile değişen iklim şartlarını görmezden gelmeleri ve bu konulara kulak tıkamaları gelecekte maliyeti yüksek bir şekilde önümüze çıkacak gibi görünüyor.


Gelecek on beş yılda suya ulaşamayan insanların birçoğu hayatını kaybetme riski ile karşı karşıya kalacak. Tarım arazilerinin doğru şekilde değerlendirilememesi, gıda sektöründe yaşanacak problemleri zincirleme olarak beraberinde getirecektir.


Buna su savaşlarını da ekleyebilirsiniz…!



Şeytan zehri zehir olarak sunmuyor…!


Çoğu kez gündeme gelen GDO’lu ürünlerde halkın birçok kesimi ne yediğini bile sorgulamadan tüketmeye devam ediyor. Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar ( GDO ) sağlığa zararları uzun zamandır konuşuluyor ama sadece konuşmakla kalınıyor. 


Özellikle pirinç, soya, pamuk, mısır, koza vb. birçok gıda da GDO’lar tamamlanmış durumda. 


Bu çalışmaların hayvan deneylerinde rastlanan kanser araştırmaları büyük firmalar tarafından engellenmekte ve Avrupa’da yapılan araştırmalarda GDO’lu besinlerle beslenen hayvanların et ve sütlerini tüketen insanların dahi GDO’ya maruz kaldıklarını kanıtlamıştır.


İşte sizlere önemli bir araştırmanın paralel bilim tarafından nasıl engellendiğini gözler önüne seren ve kısa sürede yayından kaldırılan bir makale örneğinin linkini paylaşacağım. Vakit ayırıp okumanızı öneririm. 


Fransız bilim adamı Prof.Gilles- Eric Seralini ve araştırma ekibinin “Roundup herbisiti ve Roundup’a dayanıklı genetiği değiştirilmiş bir mısırın uzun süreli toksisitesi” araştırması 2012’nin Kasım ayında FCT dergisinde yayınlanıyor. Bu sadece GDO’nun görünen boyutu. 


Kaynak : (https://acikradyo.com.tr/arsiv-icerigi/monsantonun-bilim-dunyasina-mudahalesi )



Açlık ve kıtlık kapıda…!


Önümüzdeki yıllarda kuraklığın böyle sürmesi ile beraberinde gıda krizi yaşanması an meselesi. Ekonominin yarattığı adaletsizlik ve eşitsizliğin giderek artmaya başladığını  ve şimdide gıda güvencesi olmayanların sayısında ciddi artışların yaşanacağı gözlenmektedir.

Bu başlıkların detaylarını internette aramanızı öneriyorum. Karşınıza çarpıcı detayları  getireceği için yazmıyorum.


Enflasyon ve İşsizlik dalgası geliyor..!


Covid-19 ile daha da tırmanışa geçen para basma politikaları, tüm ülkelerde ciddi enflasyon krizlerine sebep olacak. Öncelik olarak temel gıda maddeleri, sağlık araç ve gereçleri, temizlik maddeleri artan taleplere yetişilemeyeceği için zamlanarak tüketiciye ulaşacak..Birçok şirket iflas edecek ve çoğu insan işsiz kalacak.




Daha bir çok konunun başlığı var olmasına rağmen yazmadım. Çünkü ben bilim insanı ya da gizli bilgilere sahip biri değilim. Aklınızı bulandırmak ve korku tellallığı yapma niyetinde de değilim. Tam tersi aklınızın netleşmesi için bazı ön görülerimi eksik veya fazla paylaşıyorum.


İnsanların bir çoğunun bu yeni sürece hazır olmadığı için kendi bireysel planlarını yapması gerektiğinin kanaatindeyim.

 

Bizler gelecek 25 yıllık süreçte ayakta kalmayı istiyorsak, etrafımızda ve dünyada neler olduğunu fark etmek zorundayız. 


Farkında olabilmek içinde bilmek ve bilmek içinde, okumak araştırmak ve neslimizin devamına bu bilgileri, tecrübeleri aktarmamız gerekiyor diye düşünüyorum…!



29 Aralık 2020 Salı

GELECEĞE NE KADAR HAZIRIZ?

Beşeri sistemlerin, bir ürünü olan kapitalizm ve demokrasi temelli batı modeli, artık ne kamu yararını savunmayı, ne de halkın egemenliğini teminat altına almayı başaramamaktadır. 


Bu iki başarısızlığın birikimi, topyekun eve kapatma ve dijital faşizm bileşenini bir araya getirerek, yeni bir yönetim ve kontrol mekanizması kurmayı hedeflemektedir.


Öyle sadece her ülkenin kendine has kanun yaparak bir yönetim kontrol anlayışı da değil bu!


Merkezi sistemle 7/24 saat bir izleme ve takip moduyla her şeyimizi kontrol etmeyi hedeflemektedirler.


Çoğu insana göre bunlar bir komplo teorisi olabilir! Hikaye de gelebilir.


Önemli olan süreci okuyabiliyor muyuz?


Bize sundukları teknolojik cihazları, bir mecburiyet olarak nasıl hayatımıza yerleştirdiyseler; parmak izi ve retinamızı, kişisel istek ve arzularımızı da çözerek, bizi yönlendirmelerine izin vermiş bulunmaktayız.


Bununla birlikte geliştirilen yeni programlar ve şimdi ki kullandığımız sosyal sayfalarla, hayatımızı kolaylaştırdıklarını ifade etselerde, hepimizin mahremiyet alanlarına çoktan girmiş durumdadırlar.


Medyanın ve kurulu çarkın desteğiyle suni olarak oluşturulan sosyo ekonomik çıkmazlarla bu işi başka bir aşamaya taşımaya başladılar.


Elon Musk, Bill Gates gibi vitrindeki göstermelik beyinleri, maddi olarak finanse edip parlatan yine bu firavun vari düşüncelerin mimarlarıdır.


Adına ne derseniz deyin. İster dahi ister mucit…


Sözde insanlığın yararı için, yeni keşif ve girişimler yaptıklarını iddia eden bu kişiler, yapılan projelerle neleri amaçladıklarını gizlemeden söyleyebilmektedirler.


Çünkü:bu zemin artık rahatlıkla oluşmuş durumda.


Özellikle Covid-19 ile bu sürecin hızlandırıldığını ve 3-5 yıla kadar geçiş sürecinin ilk aşamalarının tamamlanacağını söylemek daha doğru olacaktır. 


20 Ağustos 2020 yılında basının da desteği ile Elon Musk’un “ Neuralink Projesiyle ” insan beyninin içine yerleştirebilecekleri kablosuz mikro bilgisayar ara yüzleri ile insan beyni hakkında veri toplamaya ve Alzheimer, defans ve omurga hasarları, hafıza kaybı, işitme kaybı, depresyon ve uykusuzluk gibi hastalıkların çaresini kafatasının içine yerleştirecekleri çiplerle iyileştirilebileceklerini iddia ediyor. 


Hali hazırda iki domuza çip yerleştirdiklerini bir domuza ise yerleştirdikleri çipi sonradan çıkardıklarını söyledi. Yapılan deneyde hayvanların önceden belli durumlar karşısında oluşan beyin dalgalarının cihaz tarafından kayıt edildiği ve cihaz yerleşik olmadan da aynı hareketlerin benzer beyin dalgalarına yol açtığını

saptadıklarını ve bu üretecekleri cihazın insan sağlığına zarar vermeyeceğini iddia ediyorlar.


22 Nisan 2020’de “ Uydu İnternet Ağı Projesi Starlink ” projesini öncesinde de hayata geçiren ve toplam da 42.000 uydunun gökyüzüne konuşlandırılmasını hedefleyen ve sözde ticari olarak kullanılacağını iddia ettikleri bu plana ne demeli! Bu takımyıldızı uydu görüntülerinin uzaya gönderilişleri Mardin’den bile çıplak gözle görülebildi. Bu bilgilere internetten ulaşabilmeniz mümkün.


İşte bu insanlık yararına bilinen gelişmeler, haberlerin görünen kısmından yayınlanarak özellikle Covid-19 sürecine denk getirilmesi tesadüf olamaz.


Bununla beraber ön plana çıkan kişisel bilgisayarların ve Microsoft gibi yazılımların kurucusu olan Bill Gates !On yıl önce girdiği aşı sektöründe dünyada milyonlarca çocuğa aşı yapan bir vakfın sahibi kendisi.Asıl hedefi Afrikalı ve Asyalı çocuklar. Kötü sağlık hizmetlerinin ve temiz suyun yetersizliği nedeniyle menenjit ve sıtma gibi hastalıkların sık görüldüğü başta Afrika gibi ülkeleri korumak.


Gelin görün ki yapılan aşılarla ortaya çıkan sonuçlar bu amacı yalanlamaktadır. İnternette araştırıldığında, binlerce çocuğun bu aşı sonrası felç olduğu haberlerine yerel ve yabancı kaynaklarda rastlayabilmeniz mümkündür.


Asıl niyetleri 2013 yılında The Telegraph gazetesine verdikleri röportajda daha belirgin olmaya başlıyor. Bill Gates’in “ Benim artık paraya ihtiyacım yok, ben Tanrı’nın işini yapıyorum ” demesi çok anlam içeriyor..


Yine bu Covid-19 süreciyle ortaya çıkan 4 projeye milyonlarca doları destek olarak hibe etmeleri tesadüf değil. 


Financial Times gazetesine yaptığı açıklama da oldukça dikkatleri üzerine çekiyor.

“ Corona virüs benzeri salgının her 20 yılda bir karşımıza çıkabileceğini belirterek; şu an yaşadığımız durumdan ders çıkarıldığına ve gelecekte benzer bir durumda daha hazırlıklı konumda olacağımıza inandığının altını çiziyor. Bu salgından devletlerin de ders çıkaracağını belirterek; bu kapsamda erken uyarı sistemlerinin de hayatımıza girmesini beklediğini ” belirtiyor. 


Bakın bu açıklamaların hiç biri tesadüf değil. Ulus devletleride üstü kapalı tehdit ediyor ve pazarlık görüşmelerine zorluyor. Bu söylemler hayata geçirilmek istenen planları açıkça gözler önüne seriyor. Öncesi sorunlar yaratılıyor ve üstesinden gelmek için yeni politikaların geliştirilmesi için çözüm olarak kendilerine dönülmesi dayatılıyor. 

İnsanlık olarak bizler bu olanları yiyerek, içerek, uyuyarak, gezerek, çalışarak, tüketimi içselleştirerek ve alışveriş manyaklığına teslim olarak izlemekle yetiniyoruz. 


Bu yeni düzen, zengin veya fakir olsun, Türk, Kürt, Arap, Alman, Fransız, İngiliz, Müslüman yada diğer dini inanca mensup kesimleri fark etmeksizin tüm halkları hedef almış görünüyor.


Fakirseniz işinizi aşınızı, zenginseniz malınızı mülkünüzü…! 


Yapılan bir çok yalan ve gerçek haberlerle tv karşında insanların enerji frekansları düşürülüyor ve insanlara gelecek korkusu veriliyor.


Temeli boş bırakılmış inançsız insanların bu tuzaklara düşmeleri daha kolay oluyor. 


Psikolojik olarak çökertilen beyinler boşluğa düşme konusunda daha kolay yem olabiliyorlar. 


Enerjisi düşen insanlar psikolojik olarak çöküyor ve hastalanarak yatağa düşmeye başlıyorlar. 


Bununla beraber suç oranları da bir çok sebepten dolayı artmaya başlıyor..



Allah’tan korkmayan ve kendileri gibi bir beşere tabi olarak yaşayan kullar, şeytan ve şeytanın dostlarına teslim olarak yaşamaya alışıyorlar.


İşte o şeytan sizi ancak kendi dostlarından korkutur, mümin iseniz onlardan korkmayın benden korkun.(Al-i İmran 175)


Kuran’ı Kerim, bu hatırlatmayı öncesinden yapmış bulunuyor ve Allah, iradelerini kullanarak insanların özgürleşebileceklerini bildiriyor. Tabi bu durum temiz akıl sahipleri için geçerli bir durum..


Hakikaten biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali vermişizdir. Fakat insan tartışmaya çok düşkün bir varlıktır.(Kehf 54)


Diğer yandan beşeri kanunların oluşturduğu düzenin çarkı haline gelmiş bilinçli ve bilinçsiz, inançlı ve inançsız bir sürü insanlar var. 


Bu çoğunluk, çarpık sistem içerisinde kula kul olmayı seçmiş ve sistemin ayakta kalması için maddeleşmeyi, mal ve mülkleşmeyi, mevki ve güç devşirmeyi daha fazla kabul görmüştür.

 

Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.(Zariyat 56)


Olan bitenleri sorgulamadan, bu gidişatın yarattığı belirsizlik ile acı, gözyaşı ve savaşlara sessiz ve seyirci kalmıştır.


Vitrinde görünen bu insanlar ve ardındaki gerçek akıl sahipleri, kölelik sistemi ile hüküm süren yeni bir dünya düzenini 5-10 yılda çıkardıkları kanunlarla, icatlarla sürdürmeye ve çoğu yığınları etkileyerek peşlerinden korku ve belirsizlikle sürüklemeye devam edeceklerdir.


Yeryüzünde bulunanların çoğu, kendilerine uyarsan, seni Allah yolundan saptırırlar.Çünkü onlar zandan başka bir şeye tabi olmuyorlar ve temelsiz bir tahminden başka bir şeye de dayanmıyorlar.(En’am 116)


Beşeri sistemler, sihirbazlıklar üzerine kurulmuş olan para, güç ve medya ortaklığının bir ürünüdür. Buna şimdide dijital oyuncakları dahil ederek, kontrol mekanizmalarını artık tek elde toplamayı ve yönetmeyi istemektedirler. 


Dikkat ederseniz bu süreçte savaşlar ve bombalar da az konuşuluyor. Çünkü onların ev sahipliğinde barış ve savaş görüşmeleri yapılıyor. Onlar bunlara karar veriyor..


İnsanlığın çoğuna düşende dayatılanları şartsız kabul etmek oluyor.


İşte bu güç ve makam tutkunu insanların yarattığı dünyayı kendi ellerimizle biz inşaa ediyoruz. Bizi kontrol etmeleri için onları biz seçiyor ve bu zemini onlara yine biz hazırlıyoruz. Hal böyle olunca başımıza ilah kesilerek, kaderlerimizi kontrol altına almaya kadar varan cüreti gösterebiliyorlar… 


Sürekli olarak bir korku pompalamaları ve insanların gerçek amacından uzaklaşmalarını sağlayarak, biraz savaş, biraz virüs, biraz küresel iklim değişiklileri, biraz ekonomik kriz, biraz yalan haberler derken şimdide yarattıkları suni krizlerle insanlara takip cihazı takarak robotlaştırmayı hedefliyorlar…


Bu (azab) şundan dolayıdır ki, onlar dünya hayatını sevmiş ve onu ahirete tercih etmişlerdir. Allah da kafirler topluluğunu hidayete erdirmez.(Nahl 107)


Yukarıda bahsettiğimiz yeryüzünün gerçek hakimleri olduğuna kendilerini ve başkalarını inandırmış onların planı!


Ya dünyanın gerçek sahibi olan Allah’ın dünya hakkında ki planı nedir? Bunlarda Kur’an-ı Kerim’de çok açık şekilde belirtilmiştir.


Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibarettir. Bu tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çer-çöp olur. Ahirette ise çetin bir azab; Allah’tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.(Hadi 20)


Biz gök ile yeri ve aralarındaki şeyleri, boş bir eğlence için yaratmadık. Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, elbette onu katımızdan indirirdik. Yapacak olsaydık öyle yapardık.(Enbiya 16-17)


Doğrusu biz insanı, imtihan etmek için karışık bir nutfeden ( erkek ve kadın sularından ) yarattık da onu işitici, görücü yaptık.(İnsan 2)


O, hanginizin daha güzel iş yapacağınızı denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstündür, bağışlayandır.(Mülk 2)


Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz.(Enbiya 35)


Bu ayetlere değinmemin amacı, insanların hayatını meşgul eden bir çok safsata ve boş gündemlerden sıyrılarak tevhid anlayışını kavramaları ve dünya hayatında yapılmak istenenlerin temiz bir akılla sorgulanarak yaşanmasına biraz katkı sunmaktır.


İşte dünya ve sonrasında ki geleceğe ne kadar hazırız sorusuna burdan başlamakta  yarar var…



Saygılarımla


22 Mart 2020 Pazar

CORONA VİRÜS BİR ŞEY SÖYLÜYOR !

Coronavirüs Bir Şey Söylüyor / Servet Ünal   - 18 Mart 2020

Şehirleri küçültün, nüfusu yayın, herkesin kendi yiyeceğinin en azından bir kısmını üretebileceği bir yerleşim düzenine geçin. Yani doğayla, toprakla barışın, Haddinizi bilerek yaşamayı öğrenin. Çünkü burası Allah’ın evi ve hepiniz misafirsiniz ona göre hareket edin...

Kur'an diyor ki:

Bâzı şeyler vardır ki hoşlanmazsınız, fakat hayırlıdır size.Bâzı şeyler de vardır, hoşlanırsınız, şerdir size.Allah bilir,siz bilmezsiniz.Bakara 216

Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz.Enbiya 35

İnsanların, kendi elleriyle yaptıkları şeyler yüzünden karada ve denizde bozulmalar olur. Bu, ettiklerinin bir kısmını bulsunlar diyedir; bakarsın vazgeçerler. Rum, 30/41

Bununla beraber süreç yeni bir dünya düzenininde habercisi olabilir...!

Çünkü dünya da her ay 40 bin çocuk açlıktan ölürken, 8 bin üzerinde bir ölümün yaşanmasının gölgesinde kalması biraz düşündürücü olduğu kanaatindeyim..

- Bencilleşen dünyada, sosyal ilişkilere daha fazla mesafe koyarak yalnızlaşmaya ve güvensizleştirme ortamına doğru atılan bir durumun zeminidir,
- Temayülde olan fiziki paraların ortadan kalkmasını sağlayarak, tüm harcamaların dijital ortamda yapılmasını sağlamak, Bitcoin gibi paraların kullanılmasının önünü daha fazla açacak bir sürecin bahanesini oluşturmak.
- İş ve eğitim başta olmak üzere verilen ve alınan hizmetlerin bir çoğunu İnternet ortamında yapılmasını artırmak ve insanların daha fazla sanal ortamda zaman harcayarak kontrol altında tutulmaları ve algısal, duygusal, psikolojik olarak yönlendirilmelerini artırmak,
- İnsanların Allah’tan çok ölümden korkmasına ve Allah’tan çok sisteme güvenmelerini sağlamak,
- 65 yaş üstü insanların risk sınıfına girmesini gündeme alarak, insan kaderini elinde tutmayı planlamak ve dünya nüfusunu ileriki zamanlarda savaşların, açlıkların ötesinde azaltmaya gitmek,
- Hareketli nüfusla beraber böyle bir virüs nedeniyle sistemi kilitleyebileceklerini test ederek göçlerin önüne geçmeyi ve durdurulmasını sağlamak,
- İnsanların hayatlarını bu tür virüs olayları ile nasıl ve ne kadar etkilediklerini ve yeni stratejik gizli planlar hazırlayarak algılarını ve bilinç altlarını daha kolay nasıl kontrol edeceklerini ve yönlendireceklerini test etmek,
- Bu tür yeni tehditlere karşı 2. ve 3. Sınıf ülkelerin mücadele ederken muhtaçlıklarını artırarak küresel güçlere olan bağımlılığının önemini ve oluşturduğu kitlesel etkiyle ortak planların ve çarelere yönlendirilmelerini sağlamak.
- İnsanların üzerinde yeni bir korku politikası oluşturmak ve filmlerde geçen zombi gibi insan tiplerinin karantinaya alınarak yok edilebileceği algısı oluşturmak,
Ekonomik olarak bir çok şirketin iş durdurması ve ara vermesi( Audi, BMW, Fiat, Renault vs.) bu sorunun ekonomik yönünün ne kadar etkili olduğu ve bir çok sektörü nasıl etkilediğini göstermek ve özellikle hizmet sektörü başta olmak üzere, bir çok insanın işsiz kalacağı ve işten çıkarılacağını gösteriyor.
Bununla beraber;
- Yeni ilaçların üretilerek piyasaya çare olarak sunulması, Savaş sanayisinden sonra gelen İlaç sanayinin ön plana çıkması başka bir derin konunun sorgulanmasının gerektiğini gösteriyor.
- Koronavirüs gündemiyle beraber kilitlenen ve düşüşe geçen finans piyasaları hisse senetleri, petrol, altın vb. Doların yükselişe geçerek ve özellikle FED’in faiz indirimi olayın ekonomik boyutlarınında habercisi.
- Dünyadaki savaşların ve ölüm haberlerinin durması ve herkesin aynı noktaya yönlendirilmesi,
- Çin gibi dünya ekonomi devi ülkelerin bu görünmez ordudan etkilenerek 2.2 trilyon dolar, İtalyanın 90 milyar Dolar ve İran gibi ülkelerin iflas noktasına kadar gelerek zarar görmesi de düşündürücü bir olay.

Çünkü bu daha bir başlangıç, ileriki zamanlarda yine aynı şekilde başka bir virüsün yayılmama garantisini kimseler veremiyor..

Almanya, Fransa, Norveç, İsviçre gibi ekonomik güce sahip ülkelerin bile böyle bir durumda yetersiz kaldığını ve sistemlerini sorgulamaları gerektiğini çok iyi gördük.
Yani dünyanın artık hiç bir yerinin ve ülkesinin güvende olmadığınıda fark ettik.

Şimdi en trajik olay Afrika’da yaşanabilir. Çünkü ne sağlık sistemi var nede mücadele edebilecek ekonomik güç...

İnsanlarımızın bir çoğu rahata alışmışken böyle bir durumun rahatsızlık vermesi zengin ve fakirin eşitlenmesini de sağlayabilir...

Avrupa’da vaka sayısının artması, dünyanın bir çok yanında yaşanan sebepsiz ölümlere sessiz kalınmanın bedeli olarakta görülebilir.

Ülkelerin sahip oldukları sistemlerini( sağlık, eğitim, ulaşım vs.) sorgulayarak yeniden düzenlemesi gerekebilir.

IMF Yardımı alacak bir çok ülke yine ABD’ye bağımlı hale gelecek gibi.
Bu Koronavirüs süreci yeni bir dünya düzeninin güncelleme versiyonu olarak 3.00 piyasaya sunumu olabilir. Bunun 3.01 güncellemesinin kayıp ve kazançlarını ileriki günlerde görebiliriz.

Veya yaşadığımız bu dünyada ortak bir planın olmayışı ve yapılması gerektiğinin önünü de açabiliriz..

Tabi geç kalmadan..!

Ama görünen o ki dünya ve insanlık ciddi bir sınavla karşı karşıya..!
Ya değişeceğiz, ya da değişime ayak uydurmak zorunda kalacağız...



17 Eylül 2015 Perşembe

ORTADOĞU'DA PARÇALANMALARA DOĞRU

Ülkenin ve bölgenin her yanı yine yangın yerine döndü. Seçim sonrası oluşan ekonomik ve siyasi istikrarsızlık, içinden çıkılmaz bir duruma dönüşmeye devam ediyor. Bu meseleye siyasilerden çok artık halkın bilinçli olarak müdahale etmesi gerekiyor. Aksi halde bu sürecin dejenere olma riski çok yüksek.
Her gün yaşanan trajedik olayların haber olarak sunulması, yazar ve yorumcuların ülke meseleleri üzerinde kafa karıştırıcı fetvalar vermesi, ülkede başlayan yıkımı hızlandırmaktan başka bir işe yaramıyor.
Ortadoğu’ya yön verme hayalleri ile günden güne gençlerimiz ölüyor ve değerlerimiz yok ediliyor.
İnsanın canı bu ülkede ve bölgede hiçe sayılıyor!
İnsanlar neden ve niçin öldüğünü bile bilmiyor!
Mesele tam anlamıyla İslam’da değil!
Ortadoğu’da, Politik İslam ta baştan itibaren bu bölgede kolonyalist / emperyalist odaklar tarafından araçlaştırıldı, manipüle edildi. Bugün ülkede kendisine Müslümanım diyen bazı kesimler bile, bölgede yaşanan gerçekleri siyaset penceresinden yorumlayarak objektif bir bakış açısından uzaklaşıp, zulme ve şiddete sessiz kaldı. Hatta bu yıkıma destek vermek için başa gelen partilere oy verdi. Dolayısıyla sorunun bu veçhesini hiç bir zaman akıldan çıkarmamak gerekir.
İkinci Emperyalistler arası savaş sonrasında, özellikle de 'soğuk savaş' döneminde din (İslam)ulusal/ilerici/demokratik/ sosyalist hareketleri etkisizleştirmenin, Sovyet sistemini çökertmenin bir aracı olarak kullanıldı. Birçok siyasi aktör bu süreçten sonra sahneye alındı.
George Friedman“Gelecek 100 yıl” adlı kitabında, ABD’nin sorunlu bölgeleri ele geçirmekten çok burada kaosun daha da artmasını sağlamaya çalıştığını ve bunun ABD için daha avantajlı bir durum olduğunu söylüyor.
ABD’nin bölgede çıkardığı bu kaos ortamı açık ve net olarak bu kitapta geçen gerçekleri daha iyi gözler önüne seriyor. aldatılmaya hazır bir sistemde yaşayan insanlarımız çok kolay kandırılabiliyorlar.
Bölgede yaşayan halkların kendi ayakları üzerinde durmaları engelleniyor ve yeni kaos stratejileri devreye sokularak, bölgeyi din, mezhep, etnik, aşiret vs. düşmanlık temelinde sürekli çatışma ortamına dönüştürüyorlar.
Bölgede parçalanmalar hızlanırken, huzursuzluklar ve ölümler artarken, büyük boyutta İsrail'in güvenliği de Ortadoğu’da sağlanmış oluyor.
Bu sebeple radikalleşmeyi dinde değil, onu yorumlayanlarda aramak gerekir. Her gün televizyon programlarında boy gösterenler, Allah’a ve İslam dinine değil, sadece şeytani siyasete alet olarak halkı kandırmak ve iktidara yaranmak adına bu görevi yapıyorlar.
Benzer fanatizmler ve radikalleşmeler pek âlâ başka dinlerde de ortaya çıkabiliyor... Elbette belirli bir tarihten sonra İslam Dini kendini yenileme yeteneğini kaybetti, Şuanda gerçek İslam yaşanmıyor, sadece yaşandığı zannediliyor. Çünkü: Allah’ın emir ve yasaklarıyla yönetilen herhangi bir ülke yok. 
Sadece adı Müslüman olan devletler var. Bu sebeple Ortadoğu ülkeleri hep acı içerisinde kıvranıyor. İslam toplumları kapitalist modernitenin meydan okumasına cevap vermekte yetersiz kaldı; ama nihai analizde Ortadoğu toplumlarının içine sürüklendiği çıkmazı, sadece dinle açıklamak asla uygun değildir. 
Bölgenin durumunu, hakim ekonomilerle, Batı emperyalizmiyle bağımlılık, hakimiyet, sömürü ve şartlandırma ilişkilerini göz ardı ederek anlamak mümkün değildir.

27 Mayıs 2015 Çarşamba

HASTALIKLI TOPLUM VE HASTALIKLI İNSAN

"Kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalığını arttırmıştır. Yalan söylemelerine karşılık onlara elem verici bir azap vardır." ( Bakara 2/10 )


Türkiye artık şiddet paranoyası içerisinde ömür tüken bir ülke haline getirildi. Okulda şiddet, evde şiddet, toplumda şiddet, televizyonda şiddet, siyasette şiddet, ekonomide şiddet, doğaya verilen şiddet..
Tv karşında her gün bir vahşetin yaşanması, bir katliamın yapılmasını haber olarak izlemekten yoruldu beyinlerimiz...

Kendimizi son dakika haberlerini takip etmekten, siyasilerin boş vaat eden söylemlerini dinlemekten alıkoyamayan bir hastalığın pençesinde cebelleşiyoruz hepimiz...

Şiddetin olağanlaşması ve bu ülkede günlük hayatta sıradanlaşması normal bir durum değil artık. Geçmişi darbeler, savaşlar ve ölümlerle dolu olan bir toplumda ve ortamda sağlıklı insanlara rastlamak ne kadar mümkün ?

İnsanı utandıran manzaralar bu ülkede artarak yaşanmaya devam ediyor. Hasta insanların, yönetici, idareci olduğu bir toplum eseri ! 

O hasta insanlar da bu toplumun eseri...Yetişen nesilde bunun etkisi altında, sorgulamadan, kokuşmuşluğu fark etmeden, bu sistemin bir parçası olmayı kabul etme yolunda...

Yani insanlar doğarken hasta olarak ana rahminden çıkmıyor; Dünya ya geldiği toplumun karnında yaşanan ekonomik, sosyolojik  ve siyasi bunalımların yarattığı hastalıkla sonradan tanışıyor... 

Kimi farkına varıyor ve mücadele etme kararlılığıyla insanca yaşamak için mücadele yolunu seçiyor, kimide ömrü boyunca bu hastalıkla yaşıyor veya yaşamayı kabul ediyor...!

Aslında kimse bu problemin kökünü ve sebeplerini ciddi anlamda dert edinmiyor. 

Sosyologundan, psikologuna kadar, toplumu hasta eden bu sorunların kaynağına inmeyi akıl eden ciddi kimselerde yok...

Eğer ülkenin en üst tepesinden, en altına kadar genelleşmiş bu şiddet hali, hastalıklı bir toplumun ortaya çıkardığı tabloyu göremiyorsa, yeni bir Türkiye hayali kuranların biraz daha gerçekçi düşünmesi lazım!

Bu toplum neden böyle oldu? 
Neden ve nasıl bu hale geldik?  gibi soruları tartışmaya açmak ve gerçeklerle yüzleşmek lazım...

Sadece yüzeysel bir sorunmuş gibi panellere, seminerlere, tv programlarına,raporlara dökülen söylemlerde kalmak yetersizdir.Bu hastalıkların sebepleri  araştırılmalı ve biran önce toplumun herkesimini de sürece dahil ederek, müdahale süreci başlatılmalıdır.

Aksi taktirde özellikle böyle bir yer  (Ortadoğu'da) ve  zamanda (Bölgesel siyasi ve ekonomik istikrarsızlık,savaş vs.) ABD gibi kapitalist güçlerin yıllardır devrede olduğu ve toplumları iyileştirmek (Demokrasi) adına yaptığı ameliyatların faturalarından, ülke olarak bizlerde payımıza düşeni almaya başlarız.

Bu sebeple, toplumdaki hastalık haline gelmiş sorunlarımızı çözmenin yolu, sistemin değişmesi ile alakalıdır. Çünkü bu sistem de yaşayanlar,  hayatından pek umutlu ve mutlu değiller..Yani çoğunluğu böyle düşünüyor. Herkes artık burnundan solur hale gelmiş ve sinir hastası olma yolunda şiddete eğilimli bir iç dünyada yaşıyor.

Bu bireysel ve toplumsal ruh hali bizleri yönetenlerin pek dikkate aldığı bir durum değil! Çünkü: toplumun bu halde gelmesinin en temel sorunu bizi yönetenlerdir. Onlar her şeyden önce oy kapma ve koltuk yarışındalar. Ölenler, öldürülenler, evinden yurdundan edilenler, hapse girenler...

Bu ülkede yıllarca dökülen kanlar, ağlayan analar, Ortadoğu'daki halkların yaşadığı  içler acısı vaziyetler vs. bunların hepsi kendiliğinden oluşan şeyler değil. Bu kararları verenlerin ruh hali...! 

Bugün ki toplum hasta ve yetersiz politikacıların aldığı kararlar neticesinde bu hale geldi.Aslında onların yaşadığı ruh hali, toplumun içinde bulunduğu tablonun derinliğini daha iyi gözler önüne seriyor.

Yegane değerin para olduğu, mal-mülk olduğu, mevki makam olduğu, başka hiç bir değerin geçerli olmadığı bir toplumda, barıştan, huzurdan, tertemiz inançtan, refahtan, huzurdan, bereketten, adaletten, vicdandan söz etmek mümkün değildir!

İnsanların ruh halini cinnete çeviren, fuhşa sürükleyen, insan öldürten, inançlarını sömüren,  geçerli bir ekonomik  - sosyo - politik sistem içerisinde, potansiyel suçlu, potansiyel düşman haline getirilerek  normal bir beyinle yaşamak yada yaşadığını varsaymak mümkün müdür?

İnançlı yada farklı inançlara mensup her düşünceden kesimin yaşadığı ortak sorun, gelir adaletsizliği, sistemin normalmiş gibi işleyişi, insanların önemlice bir kısmını bir işten, bir gelirden, birçok şeyden mahrum edilerek yaşamaya mecbur bırakmak sistemin hastalığının çok yönlü göstergesidir.

Hani devlet toplum yararının hizmetindeydi diye eski bir söz vardı. Devlet oldum olası özel çıkarların hizmetinde olmuştur. Aynı günümüzde yaşanan örnekler gibi! 

Halkın oylarıyla elde ettiği iktidar gücünü,mülk sahibi ve kendi gibilerine peşkeş çekerek rant elde etmesi ve onları halkın alt kesimindeki zararlı sınıflar olarak nitelendirilen kesimlere karşı asker ve polisi ile koruması,kendi vatandaşlarının haklı eylemlerine de polis baskısıyla müdahale etmeleri, şiddet toplumunun yaratılmasına zemin hazırlamaktadır.

Para ve maddi zenginlik yegane değer mertebesine yükseltilirken, bir tapınma ve ilahlaştırma aracı haline gelmişken, bu ülkenin ortak değerleri sadece iktidar ve çevresi tarafından yağmalanırken, işsizlerin, yoksulların, yaşamak için, bu zalim ve hasta sistemin emrine köle edilmeleri, şiddetin katlanarak yaklaştığını haber veriyor.

Her geçen gün hayat daha da pahalandırılıyor ve geçimsizlikler çığ gibi büyüyor. Tüketim için alternatifler artırılıyor. Millet fakirliğini evinde sofrasında karın tokluğuna yaşarken, bu defa reklamlar, diziler, programlar, devreye sokuluyor. 

İnsanlar televizyonlarda gördükleri yaşamlara özendiriliyor ve satın alma istekleri psikolojik olarak devreye sokuluyor. İnsanların çoğu asi olmaya ve yaşamak istedikleri hayatı yaşamaya zorlanıyor. 

Bu hasta sistemin insanlar üzerinde yarattığı tatminsizlik duygusu, eksiklik duygusu,yoksunluk duygusu gibi tohumların insan beynine serpilmesi ve sonrasında yeteneksiz oldukları, çaresizlik bilincinin kökleşmesi sağlanıyor...

Böylece Allah'ın yarattığı kullar olarak geleceğe umutla bakma duygularımız köreltiliyor.

Böylelikle kapitalist sistemin yarattığı tüketim ve özenti çılgınlığı, aile yapılarının da çözülme sürecini başlatıyor...

Bununla beraber boşanmalar, kadın şiddeti, cinayetler, evden kaçmalar, suça karışmalar vs. artış gösteriyor.  Faşist sistemle propagandalar yapılarak, toplumlar ayrıştırılıyor...

İnsanların çoğunun sosyo-ekonomik problemler içerisinde ite kalka ömür tüketmesinin asıl sebebi, onları buna layık gören sistem ve rejimdir. 

Ülkeyi yönetenlerin toplumun gerçek sorunlarına yabancı kaldıkları açıkça ortadadır. 
 
Bizi yöneten ve hazinenin anahtarını elinde bulunduranlar, daha çok baskı, şiddet, kutuplaşma ve toplumun bir yarısını diğer yarısına düşman ederek iktidarlarını, koltuklarını muhafaza edebileceklerini sanıyorlar. 

Bir çok kitleleri de buna inandırarak peşlerinden sürüklemeyi başarıyorlar. Toplumu Müslüman - Laik, Kürt - Türk, diye ayrıştırıyorlar. Bize oy verenler ve vermeyenler, bizim gibi düşünenler ve düşünmeyenler anlayışını körükleyerek ömürlerini şiddetten beslenerek uzatıyorlar.

Yeni iç güvenlik yasaları çıkararak, toplumda yaşanabilecek baskılara yönelik bir ilaçmış gibi sunmayı hedefliyorlar. Yaklaşan seçim sürecinde, dillerindeki söylemlerle toplumsal krizi derinleştirmeyi ve ondan beslenerek,  bir dönem daha bu hasta toplumun dertlerine derman olacaklarını düşünüyorlar. 

Bunu da siyasi tahribatlar büyütülmeden, yoksulluk ve sefalet azdırılmadan, kutuplaşma ve şiddet devreye sokulmadan başaramayacaklarını çok iyi biliyorlar...

UYANIN!

Great Reset'çilerin Yeni Dünya Düzeninde Türkiye için planı, ABD gibi bir göçmen ülkesi, Çin gibi ucuz işgücü cenneti olması var.  Bu ko...