insan hakları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
insan hakları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Haziran 2021 Perşembe

TERCİH SİZİN

Yaşanan bu son olaylar bir kez daha gösteriyor ki, dünya hızla kıyamet savaşına ve son dünya savaşına doğru gitmektedir.

Planlarımızı, hazırlıklarımızı böyle bir sürece göre yapmak ve yaşantımızı buna göre gözden geçirmek zorundayız!

Neleri hedefliyoruz?

Neleri hazırlıyoruz?

İmkanlarımızı ve vaktimizi nereye kullanıyoruz?

Planlarımızı, hazırlıklarımızı bu sürece göre yapmak, yaşantımızı gözden geçirmek mecburiyetindeyiz!

Yeryüzü firavunlarının cephesi, her çeşidi ile soğuk savaşı, tüm şuurlu ve bilinçli insanlara karşı uyguluyor!

Bu coğrafyaya da baktığımızda ateş gibi sıcak savaş yaşanıyor. Buna sadece seyirci kalıyoruz!

Gündelik basit işlerle, korkularla, dertlerle ve sosyal medyadaki safsata videolarla, televizyon programları ile bizleri ve en önemlisi beyinlerimizi, kalbimizi oyaladıklarını anlamalıyız..!

Bununla beraber bugün gelinen yol ayrımını da fark etmeliyiz!

Çoğunluğun ardından gittiği maddiyat ve çıkar İlişkileri sebebiyle kimse dünyada huzurlu ve mutlu değil!
Ya cenneti ya da cehennemi,

Ya Allah’ı ya da rezilleşen dünya hayatını tercih edeceğiz..!

Anlayana!


ŞEREFLİ OLUN!

Bu dünya hayatı insanlar için hakikat savaşını vermekten ibarettir!

Bu olgunluğa erişmek zaman alsa da, hakikatleri önünüze koyarak gerçekçi yaşayın.

Büyüklüğünüz, vadeniz doluncaya kadar erdemlice duruşunuza ve tavrınıza bağlıdır.!

Yüreği, beyni büyük insanlar; maddiyatı, makamı, korkuyu ve en önemlisi kula kulluğu aşmayı başarıp, Allah’ı buldukları için hiçbir zaman düşmezler…!

Bu vesile ile unutmayın!

Haksızlıklara sessiz kalmak bir kişilik sorunudur.

Haksızlık yapana sessiz kalmak vebal altına girmektir.

Haksızlık yapan kişilerin peşinden gitmek ise şeref sorunudur!

Şerefli olun!

Bu şerefi size veren Yüce Allah’tır. Şerefi Allah’ın yanında arayın.. Kulların değil!

Sorgulayın!

Soluduğumuz havayı biz mi yarattık?

Bizi ısıtan ve aydınlatan güneşi de..!

El ve beyin kaslarımızı çalışacak ve kazanacak güçle biz mi donattık?

İnsan olarak kendi kendimizi biz mi yarattık?

Dünyada insanların eliyle yaratılmış acıların büyük bir kısmı gücün; cahil, bozuk karakterli, erdem yoksunu, menfaatçi, yetersiz, ikiyüzlü ve korkak insanların eline geçmesinden doğmuştur.

Kendi hayatınız başta olmak üzere, gerek toplum hayatında kime güç ve yetki vereceğinizi düşünürken; beyin, karakter, şahsiyet, dürüstlük ve merhamet en önemli belirleyici etken olsun!

Kendileri erdemli ve doğru dürüst olamayan toplumlar, mükemmel yönetilmeyi de yöneticiyi de beklemesinler…


Erdemli olun!

Ruhlara hitap edin! Bunu başaramazsanız mutsuz robotlar olmaya ve yalnızlaşmaya hazır olun!

Gönül ve yüz yüze sohbetlerinizi artırın, faydalı işlerinizi, iyiliklerinizi çoğaltın ve ahiret gerçeğini merkezinize koyun.

Anlayın ve Anlatın!

Sistem mutlu olup olmadığınızla ilgilenmiyor!

Onların ilgilendikleri tek şey, bizleri sömürerek borçlandırmak ve reklamlarla daha fazla tüketime yöneltmek!
Sonuç: Geleceğimizi ipotek altına alarak bizleri köleleştirmek..!

Bu günümüz eğlenceli teknolojik oyuncaklarıyla, sahte gelecek kaygısı ve özgürlük yanılgısı yaratmaları, gerçekte bir köle olmaya başladığımızı anlamama/mız içindir…

İnsan kalitesi giyim kuşamla, makam ve mevkiye önem veren insanların çokluğu ile değil; beyinle, şahsiyetle, adil, vefalı, cefakar insanların çoğalmasıyla ortaya çıkar…

AÇIN GÖZLERİNİZİ VE ETRAFINIZA BAKIN

Çöpün içinden yemek toplayan, sokaklarda titreyerek uyumaya çalışan, çocuğunun eğitimine parası yetmediği için kendisini öldüren insanların, evine ekmek götürmek için sokakta peçete satan çocukların olduğu ve gençlerin artık karamsarlaştığı bir ülke gerçeğini yaşıyoruz!

Bir taraftan kendini İslam’a nispet edip koca saraylarda düğünler yapan, sonunda pislik olarak çıkacak yemeğini koyacağı tabağa binlerce lira verip, sadece birkaç saat giyip bir kenara koyacağı gelinlik için para savuran, gösteriş olsun diye şatafatlı düğün yapan ve komplekslerinden arınamamış ve bunları bir övünç, bir şeref görerek yaşayan milyonlarca insanlar var.

Maalesef bize de böyle bir zamanda yaşamak farz oldu. Bu bizim tercihimiz değildi ama oldu!
Bunlar Allah’a teslim olduk, biz gerçek bir Müminiz deseler de, bu sadece bir yalan.

Bindikleri son model arabalar ile her yıl bunu nasıl yenileyeceğini düşünen tiplerin çoğalması, geçtikleri sokaklarda yoksullar için “Allah versin” edebiyatı yapıp, “Allah’ın vereceğini biz mi doyuralım” ahlakı takınanlar ahirette böyle rahat olamayacaklar…

Allah dağıtın dedikçe tam tersi nasıl yığacağız yarışı içerisinde yarışıyor insanlar…!
Oysa Kur’an bir kitap olmasına rağmen hitap edecek muhattaplarını arıyor ve diyor ki;


Tekâsür Suresi


1- Daha çok mal, servet, makâm, şöhret elde etme tutkusuna kapılarak dünyanın gelip geçici zevklerini çoğaltma yarışı ve bunlarla birbirinize karşı üstünlük taslama hastalığı, sizi öylesine derin bir gaflete düşürdü, insânî ve ahlâkî değerlerden uzaklaştırarak o kadar oyaladı ki,


2- Ölüp mezarı boylayıncaya kadar bu gaflet uykusundan uyanamıyorsunuz.


3- Dikkat edin, büyük bir yanılgı içindesiniz ve bunu yakında anlayacaksınız.


4- Evet,yakında ne büyük bir aldanış içinde olduğunuzu anlayacaksınız! Ama o zaman iş işten geçmiş olacak.


5- Yoo; şayet aklınızı kullanıp ilâhî vahye kulak vererek gerçeği doğru kaynaktan ve kesin olarak bilmiş olsaydınız..

Şeytan bizleri fakirlikle korkutmasın. Kazandıklarımızın temizinden, yoklukta ve darlıkta infak etmek Allah’ın emridir.

Bize düşen saçıp savurup gösteriş yapmak değil, Allah’ın verdiği rızık ile tek bir aç kalmayıncaya dek infak yapmak, mücadele etmektir.

İşte o zaman gerçek anlamda hem iman etmeyi, hemde insan olmayı başarmış olacağız..! Bunları fark etmedikçe, toplumsal yozlaşma ve yıkım daha da hızlanacak..! 

Dünyada varolduğumuz müddetçe iyiliğe ve güzelliğe taraf olmaya gayret etmeliyiz..

İddiamız, bir şey olmaktan ve statüden öte insan kalabilme mücadelesi olmalıdır…

Dünyaya gelirken ne getirdik ki ne götüreceğiz!

Açın gözlerinizi ve etrafınıza bakın! 

İyiliklerinizi çoğaltın. 

Size kalmayacak olan dünya malının yerine, size kalacak olan hayırlar ve güzellikler biriktirme gayreti içinde olun!

ÜLKENİN BİR GENCİ OLARAK SORUYORUM

1-Ben bu ülkenin bir ferdi, genci olarak, gördüklerime, yaşadıklarıma karşı çok üzülüyorum, çaresiz, terk edilmiş, ümitsiz hissediyorum. Emeğimiz hakir görülüyor. Turistin eğlencesi; benim sağlığımdan, eğitimimden, hayatımdan, özgürlüğümden daha değerli görülüyor. Yaşam hakkım elimden alınıyor. Yazık.

2-Yaşıtlarımdan bir kişi kalmadı ülkemde kalayım diyen. Herkes nasıl kendimi kurtarırım gözüyle bakıyor. Ümit ışığını, gözün ferini sildiniz. Bu vebalin altından nasıl kalkacaksınız, bu millet kaç nesilde toparlayacak ki bunu? Tek bir yeri suçlamıyorum, herkesin rolü var bunda. Özellikle manevi değerlerini terk ederek para kazanmayı amaç edinenler, rızık endişesi ile korku ve panik içinde yaşayanlar…

3-Adaletsizlik dedik ya, işte tam da bu. Susuyorum, içimi zehrediyor, dayanamıyorum. Tutunacak bir dal, sağlıklı sakin huzurlu bir yaşam, emeğimin karşılığını bulmayı istemek ne zamandan beri lüks, ne zamandır beri suç? Hep acı, sefalet seviciliğe mahrum ediyorsunuz bizi. İnsanların çoğu önünü göremediği için borsada, btc de ve şans oyunları oynuyor. Bir çoğu içki ve uyuşturucu batağına saplanmış durumda…

4-Maslow’un hiyerarşisine bakın, insan en temel ihtiyaçlarını gerçekleştiremeden kendini gerçekleştiremez; düşünce, ilim üretemez. Ve üretebileceği yere gider diyor. Kapitalist zihniyete sahip yöneticisini, liderini yeterince tanımayanlar, takım tutar gibi partilerin izinden gittiği müddetçe sömürülmeye, ezilmeye, dışlanmaya ve hor görülmeye devam edecektir! Çare siyasette değildir. Toplumdaki kaliteli, bilinçli insan sayısını artırdığınız zaman çoğunluk üstün gelecektir. Çocuklarınızın geleceği de gözlerinizin önünde çalınarak heba olmayacaktır..!

5- İnsani ve erdemli değerlere bağlı biri olarak samimi şekilde söylüyorum. Her yaştan insan öfkeli olsa da, ben beni ve yaşıtlarımı biliyorum. Bu nesil size küsüyor, bu gençliği bize reva gören herkese küsüyor. Biz en zor şartlarda ve imkansızlıklarda hep insanlarımızın aydınlanması için çabalar gösterdik, asla halkımızın menfaatini bir makama ve güce peşkeş çekmedik. Bu çizgimizin gayretini Allah için göstermeye devam ediyoruz…

Gencini kaybeden bir toplum geleceğini de kaybeder.

Yaşanan bu ömrün tekrarı yok!

Umarım, kaybetmezsiniz.

17 Eylül 2015 Perşembe

ORTADOĞU'DA PARÇALANMALARA DOĞRU

Ülkenin ve bölgenin her yanı yine yangın yerine döndü. Seçim sonrası oluşan ekonomik ve siyasi istikrarsızlık, içinden çıkılmaz bir duruma dönüşmeye devam ediyor. Bu meseleye siyasilerden çok artık halkın bilinçli olarak müdahale etmesi gerekiyor. Aksi halde bu sürecin dejenere olma riski çok yüksek.
Her gün yaşanan trajedik olayların haber olarak sunulması, yazar ve yorumcuların ülke meseleleri üzerinde kafa karıştırıcı fetvalar vermesi, ülkede başlayan yıkımı hızlandırmaktan başka bir işe yaramıyor.
Ortadoğu’ya yön verme hayalleri ile günden güne gençlerimiz ölüyor ve değerlerimiz yok ediliyor.
İnsanın canı bu ülkede ve bölgede hiçe sayılıyor!
İnsanlar neden ve niçin öldüğünü bile bilmiyor!
Mesele tam anlamıyla İslam’da değil!
Ortadoğu’da, Politik İslam ta baştan itibaren bu bölgede kolonyalist / emperyalist odaklar tarafından araçlaştırıldı, manipüle edildi. Bugün ülkede kendisine Müslümanım diyen bazı kesimler bile, bölgede yaşanan gerçekleri siyaset penceresinden yorumlayarak objektif bir bakış açısından uzaklaşıp, zulme ve şiddete sessiz kaldı. Hatta bu yıkıma destek vermek için başa gelen partilere oy verdi. Dolayısıyla sorunun bu veçhesini hiç bir zaman akıldan çıkarmamak gerekir.
İkinci Emperyalistler arası savaş sonrasında, özellikle de 'soğuk savaş' döneminde din (İslam)ulusal/ilerici/demokratik/ sosyalist hareketleri etkisizleştirmenin, Sovyet sistemini çökertmenin bir aracı olarak kullanıldı. Birçok siyasi aktör bu süreçten sonra sahneye alındı.
George Friedman“Gelecek 100 yıl” adlı kitabında, ABD’nin sorunlu bölgeleri ele geçirmekten çok burada kaosun daha da artmasını sağlamaya çalıştığını ve bunun ABD için daha avantajlı bir durum olduğunu söylüyor.
ABD’nin bölgede çıkardığı bu kaos ortamı açık ve net olarak bu kitapta geçen gerçekleri daha iyi gözler önüne seriyor. aldatılmaya hazır bir sistemde yaşayan insanlarımız çok kolay kandırılabiliyorlar.
Bölgede yaşayan halkların kendi ayakları üzerinde durmaları engelleniyor ve yeni kaos stratejileri devreye sokularak, bölgeyi din, mezhep, etnik, aşiret vs. düşmanlık temelinde sürekli çatışma ortamına dönüştürüyorlar.
Bölgede parçalanmalar hızlanırken, huzursuzluklar ve ölümler artarken, büyük boyutta İsrail'in güvenliği de Ortadoğu’da sağlanmış oluyor.
Bu sebeple radikalleşmeyi dinde değil, onu yorumlayanlarda aramak gerekir. Her gün televizyon programlarında boy gösterenler, Allah’a ve İslam dinine değil, sadece şeytani siyasete alet olarak halkı kandırmak ve iktidara yaranmak adına bu görevi yapıyorlar.
Benzer fanatizmler ve radikalleşmeler pek âlâ başka dinlerde de ortaya çıkabiliyor... Elbette belirli bir tarihten sonra İslam Dini kendini yenileme yeteneğini kaybetti, Şuanda gerçek İslam yaşanmıyor, sadece yaşandığı zannediliyor. Çünkü: Allah’ın emir ve yasaklarıyla yönetilen herhangi bir ülke yok. 
Sadece adı Müslüman olan devletler var. Bu sebeple Ortadoğu ülkeleri hep acı içerisinde kıvranıyor. İslam toplumları kapitalist modernitenin meydan okumasına cevap vermekte yetersiz kaldı; ama nihai analizde Ortadoğu toplumlarının içine sürüklendiği çıkmazı, sadece dinle açıklamak asla uygun değildir. 
Bölgenin durumunu, hakim ekonomilerle, Batı emperyalizmiyle bağımlılık, hakimiyet, sömürü ve şartlandırma ilişkilerini göz ardı ederek anlamak mümkün değildir.

3 Mayıs 2015 Pazar

ÇIĞRINDAN ÇIKAN BİR DÜNYA


"...Zulmetmekte olanlar nasıl bir inkılapla devrileceklerini pek yakında bileceklerdir." Bu Allah'ın bir vaadidir. Allah'tan başka vaadine daha sadık kim olabilir...Bu ilahi bir yasadır...

Zalimlerin yıkılması Yüce Allah'ın vaadidir:

Kim yeryüzünde bozgunculuk çıkarırsa,
Kim halkını sömüren,ezen bir idarecilik yaparsa,
Kim halkın dertlerini,değerlerini hiçe sayarsa,yok sayarsa,
Kim Allah'ın dinini düşmanlarını dost edinirse,
Kim tek adam anlayışıyla yeryüzü nimetlerini tekelde toplamaya,mal yığmaya kalkışırsa,
Kim indirilen hakikatleri inkar ederse,
Ve kim Allah'ın indirdikleri ile hükmetmezse,
İşte onlar yıkılmaya mahkumdurlar...

Bir sistem düşünün ki,onun savunucuları, din,dil,ırk vs. fark etmeksizin herkese aynı mesafedeyiz diyerek, Allah'ın dinine, peygamberlerin tebliğ esasına ters bir yol haritası çizerek insanları kendi dinine(ideoloji,parti vs.) yönlendiriyor.

Müslüman bir toplum sisteminde olmaması lazımken; genelev,kumarhane,meyhane işletiyor,izin veriyor ve  vergisini alıyor! 

Halkını sömürerek, Allah'ın yarattığı canı kanun nezdinde öldürtüyor ve  yine kendilerine Müslüman'ım diye biliyor..

"Allah katında, en değerli olan kimsenin, Allah'ın emir ve yasaklarına en çok bağlı olanlar"(49 Hucurat-13) olduğu ifade edilirken, asıl dikkatinizi buraya çekmek isterim.Yüce yaratıcının açık ve net bir ifade ile belirttiği bu cümleye kaçımız riayet ediyoruz?

Bizi yönetenlerin kaçı Allah'ı yada ölümden sonrasını düşünüyor?
Gerçekten bunları dikkate alan birileri olsaydı, siyaset yapabilir miydi? 
Yada Kul hakkına girebilir miydi...?
İşte en basit şekliyle bu tür soru ve cevaplarla, toplumun içinde yaşadığı çelişkileri kolayca fark edebiliriz..
Sistemin çarpıklığını göremeyen yada görüpte anlamak istemeyenlerinde, susmayı tercih etmesi, açık veya gizli olarak ardından gittiği bir partiye mensup olması (bu parti a-b partisi hiç fark etmez...) kendisini yeterli görmesini sağlıyor...

Üstelik ibadet etmekle itaat etmeyi hiç ayırt etmeden ,inandık demekle kendini yeterli buluyor ve kurtulacağına inanıyor...

Evet tabiki de ibadet ettiğimiz doğru!Peki emir ve yasaklara ne kadar itaat ediyoruz? Asıl mesele bu! Devlet ve Millet ideolojisine bağlı olduğumuz kadar, Yüce Allah'ın emir ve yasaklarını gözetebiliyor muyuz ? 

Ülkemizin, doğusundan batısına yaşanan politik olaylar yumağından; İnsanlığın ve maneviyatın aldığı yaraları hak ve adalet çerçevesinde değerlendirebiliyor muyuz? Bu doğru veya yanlış diye biliyor muyuz?

Yakınımızdakilere kim olursa olsun yardım edebiliyor muyuz ?  
Veya uzağımızdakilere...başka ülkede ölenlere, öldürülenlere, aç kalanlara dua edebiliyor muyuz politik bakışlarımızdan arınaraktan samimice !

Bu nedenle adına ister demokrasi deyin,ister laiklik deyin,ister parti deyin, ister bir başka şey deyin, insan aklının ürünü olan ve rehberi Kur'an olmayan her sistem ve rejim tağuti bir sistem ve tağuti bir düzendir. 

Maalesef ki, çığrından çıkan bu dünyanın hızla nereye gittiğini anlamak ve fark etmek zor.Bu düzensizliği anlayamayanlar da sistemin birer çarkı olmayı en başta kabul etmişler bile, ömür tükettikleri televizyon karşında...!

Günümüzün çok tanrılı sistemin de herkes yerini almış bile... Açılıp bakılmayan Kur'an'ın ve İslam tarihinde ki cahiliye adetlerinin her çeşit vehim ve hurafelerinin kalp ve kafalara nasıl modernleştirilerek iyice yerleştirildiğini ve bizlerinde bunu nasıl direnmeden kabul ettiğimizi fark etmeden bile...!

Ben bu ülkenin sahibiyim,ülkenin tüm sakinleri benim kulumdur.Benim merkezi otoritem onların toplum düzeninin temelini oluşturmaktadır.Benim buyruklarım vatandaşlarım için kanundur...diyen liderler ilahlıklarını ilan ederek bize hükmederken ve aslında bizleri demokrasi dininine inandırarak kandırırken...Tıpkı günümüz siyasi liderleri ve politikacıları gibi !

Çalındığımızı bile fark etmiyoruz. Allah'tan koparıldığımızı bile..!

Yöneticisinden, çalışanına ve o toplumda yaşayan herkes; Kur'an'ın çağrısına kulak vermedikçe;İnsan aklı ile hazırlanmış olan adaletsiz,barbar, kanunlarla yönetilmeyi tercih ettiği müddetçe, ne bu kutuplaşmalar, ne bölünmeler  ve nede bu acılar asla son bulmayacak ve bu oyun böyle kuşaktan kuşağa tekrar edip duracaktır...




9 Mart 2015 Pazartesi

İNSAN NEREDE ?

İnsanlar, eşya, zaman, mekan ve her şeyin öğütüldüğü hayat denilen değirmende ömrünü tüketiyor.

O halde aklıma gelen ilk soru İnsan nerede ?

Bu kargaşada insanın yeri neresi ?

İnsanı makinelerden ve hayvanlardan ayıran üstün insani özellikler hani?

Yaşadığım yer olan Cizre'de, o günlerde henüz psikolojik ve akli yapım kültür tortularının baskısından kurtulamamıştı. Bu kültür tortuları başka kaynaklardan geliyordu. İslami duyarlılığa henüz oldukça yabancıydım. Bir gün düzenin düzensizliği üzerine kafa yormaya başlarken, yaşanan trajedik olayların köküne inmeye karar verdim. 

Siyaset,Sosyoloji,Ekonomi,Tarih vs. derken, karşıma çıkan her türlü problemin temelinde beşeri sistemlerin yanlış politikaları olduğunu fark ettim.

İnsanların bugün ruhi bunalımlar,sinirsel hastalıklar,kişisel, ailevi ve sosyal kargaşalar içerisinde yaşam sürdüğü bir toplum haline nasıl geldiğini ve bu sistemin kimlerden sorulduğunu anlamak , artık günümüz şartlarında pek zor olan bir şey değil. Bilgi kirliliği dışında..

Avrupa ve Amerika 16. yüzyıldan başlayarak günümüze kadar, insanlığın binlerce seneden beri inanarak geldiği manevi değerlerin tamamını kökünden imha etti ve her türlü ilahi değerleri kökünden kazıdı.Bu değerlerin yerini ilmi tanrılaştırarak doğdu. İnsanlığa yeni bir tanrı ve yeni bir ibadet sistemi gerekliydi. Böylece, Amerika insanlığın şimdiye kadar tanımış olduğu bütün mukaddes değerleri red ederek yeni baştan üçlü bir tanrılar sistemi kurdu:üretim,servet ve lezzet...

Diğer yandan  Rusya'da Allah'ın birliğini inkar ederek, maddenin,ekonominin ve Marks'ın tanrılığında karar kıldı. Ve günümüz dünyası şuan da bu kapitalist sistemin ekseninde şekillenerek bocalıyor.

Temiz bir akılla toplumu gözlemlersek;Bir kısım insanların kanun koyduğu, tanrılaştırıldıkları, bir kısım insanların da bu kanunlara uyduğu, bu tanrılara itaat ettiği, kul ve köle olduğu bir toplum haline getirildiğimizi daha yakından görebileceklerdir.

Ve herkeste kendince doğru bir yolda olduğuna kanaat getirerek, insan hürriyeti ve onurunun varlığından nasıl uzaklaştırıldığını anlamaya başlayacaktır.

Eğer bir toplum da en yüce hakimiyet, sadece Allah'a ait olursa ve bu hakimiyet ilahi sistemin üstünlüğü esasına dayanarak kurulup gelişirse, bu toplum o zaman düzgün bir toplum olur ve gerçek anlamda hak, adalet, özgürlük, güven, huzur, refah ve kalıcı bir ilahi sistemle dünya düzeni ve istikrarı sağlanmış olur.

Yok eğer ki toplum, bir takım insanların tanrılaştırıldığı, bir kısmının da köleleştirildiği, adaletin, huzurun, güvenin, sadece beşeri sistemler ve madde üzerine endekslenerek gelişmesi, nesilden nesile doğrulukmuş gibi aktarılması, insanlar için felaketin çok yakın olduğunu gözler önüne daha net serecektir.

İlahi sistem maddi üretim için bireylerin özgürlük ve şerefini, aile ve toplumun temel direkleri ile onun dayanaklarını ve toplumun ahlak ve kanunlarını asla heder etmez. Tam tersi bunları ahlak ve değer hükümleri çerçevesinde ele alarak, insanın özelliklerini geliştirerek,insanı hayvandan ayıran yüce değerlere ulaştırmayı ve her iki cihanda mutlu kılmayı hedeflemektedir.

Yaşanılan toplumun niteliği ne olursa olsun,İslam bu alanda insanca özelliklere dayanan bir gelişme çizgisi sağlar. Bu yaşamsal çizgiyi koruyarak hayvanlığa doğru bir düşüşün meydana gelmemesi, nitelikli toplumların oluşmasını kaçınılmaz kılacaktır.

Maalesef  günümüz tüketim toplumunda bu grafik ve bu insani çizgi madde medeniyeti ile aşağı doğru inince ve kuşaklar zevk ve sefaya dalınca bu sistem medeniyet olmaktan çıkıyor ve ayrışmalar,kopmalar,acılar ve yok oluşlar başlıyor..

Toplumda birliğin temel taşını İnsanlık yerine; milliyet,renk,ırk,toprak,ulus,kabile ve bunlara benzer bağlardan birisi toplumu birleştiren temel bağ  olmaya başlıyor ve o zaman açıkça görülür ki ne milliyet,ne renk, ne ırk, ne toprak ve ne ulus, ne de kabile birliği insanın yüce özelliklerini temsil edemiyor. Çünkü: milliyet,ırk ve toprak birliğinin ötesinde ve üstünde yine en önemli varlık İnsandır. Bu şerefi ona Yüce yaratıcısı Allah vermiştir.

İnsan, sırf kendi hür iradesi ile ancak inancını,düşüncesini değiştirebilir ve yaşadığı toplumu ilerleterek,refah seviyesini belirleyebilir. Fakat kendi isteği ile milliyetini ve rengini değiştiremez. Tıpkı anne ve babasını seçme ve değiştirme hakkına sahip olmadığı gibi.. 

Hangi ırkın çocuğu olarak ve hangi toprak parçası üzerinde doğacağını bile bilemez ve tayin edemez. Çünkü: İnsanlar kulların hükmüne değil, Allah'ın hükmüne bağlıdır ve buna bağlı olarak yaşamalıdır.

İnsanlık bugün gerçek ve katıksız İslam'ın çağrısına her zaman kinden daha fazla muhtaçtır. Özellikle de İslam alemi bu çağrıya daha fazla muhtaçtır. Çünkü; Ortadoğu'da ve İslam'ın temellendiği bu topraklarda sahnelenen kirli oyunlar maalesef ki insanlara İslam'ın gerçek yüzü olarak yansıtılıyor..

Yine insanlığın bugünkü haline bir göz attığımızda, sebepler ve şartlar değişmiş ama şaşkınlık, ızdırap, kötülük ve anarşi değişmemiştir. Bu sadece İslam toplumları için değil, diğer semavi dinlerin hakim olduğu, hem de putperestlik esaslarının yürürlükte olduğu her yerde yaşayan insanların hayatını istila etmeye devam etmektedir. İnsanlık uyanmadıkça ve gerçek ilahı olan Allah'ın emir ve yasaklarına uymadıkça, diğer inandıkları tanrıların insanlığı yok edici savaşların ve sömürücü emperyalizmin kucağından kurtulamazlar.

Çünkü: hiç bir ülkede düzen kalmamış, hiçbir insanda huzur ve yaşama sevincinin zerresi bırakılmamış. Vicdanlar bunalımda. Mevcut inanç ve sistemlere olan güven azalarak yok edilmiş ve herkes bu sağır ve dilsizliğe alıştırılmış..

Mevcut sistemler sorgulandığında prensip ve kurumların hiç birisi insanı yeterince tatmin etmeye kafi değil.Bu sistemde çalışan ve üreten herkes, baş döndürücü bir boyutla bu üretim imkanları ve elde ettikleri kazançları yine basit lezzetlere ermek için harcıyorlar..

Maalesef İnsanlar,eşya,zaman,mekan ve her şey bu değirmende ömrünü tüketiyor. Bütün bunlar insan unsurunun taşıdığı kuvvet ve enerjinin iflas ettiğini gösteriyor. Hayat gün gittikçe daha fazla gürültülü bir hale geliyor..İşte bu karmaşıklık arasında insan kendine soruyor İnsan nerede?


7 Ocak 2015 Çarşamba

KANIYOR HER YANIMIZ

                                                                 
                                                                                                                                          
Neden dünyanın her yerinde insan kanı akıyor. Ortadoğu,Güneydoğu ve Cizre...

14 yaşında canlara kıyılıyor.  Koparılıyor körpe yüreklerden daha açmamış  gonca güller...

Bu mu barış dedikleri? Kendi çocuklarının katili olan bir ülkeye dönüşürken.

Huzur ve kardeşlik otobüsünün kakmasına çeyrek kala, yapılır mı  bu vicdansızlık!

Neyi  paylaşamıyoruz hala? Sonumuzun olduğu bir gerçek  kara toprak...

Yetmedi mi hala ağlayan anaların o yürek sızıları,

Yetmedi mi yarınlara verdiğimiz umutlar...

Nerede kaldı  insanlığımız? 

Nerede kardeşliğimiz, hangi durakta indi birlik ve beraberliğimiz...

Neden zulme suskun bu inançlı dilimiz..

Neler oluyor bize, kayıp giderken vicdanımız.

Hiç mi yok aykırı yanımız, kaybolup giderken bunca heba ettiğimiz yarınlarımız...

Acıyor her yanımız ve kanıyor  tuz bastığımız yaralarımız.

Yardım et Allah'ım, ne hale gelmiş zavallı kulların-ız !

İşte bu satırları tarih tekrar tefekkür ederek bize yeni bir gün de  merhaba dedi...

Peki değer mi bunca acıyı zulmü ve haksızlığı her güne sığdırmak. 

Her güne acıyla başlamak...

Kaldırır mı bunca acıyı bu zavallı yürek.

Yine ölüm, yine zulüm ve cendereye hapsolmuş bunca hesap.. 

Yine ölüm haberleri ile güne başlamak  ve umutların biraz daha yok olmaya başladığı şu günlerde, yarınların karanlığına biraz daha gömülmek, biraz daha büyürken ve ölüme adım adım yaklaşırken, insanlığın nasıl yok olmaya başladığına tanık olmak.

Sizce bu ülkede gelecekten ümitli olan var mı?

Nereye gidiyoruz? 

Yada nereye sürükleniyoruz? 

Vicdanı sorgulanması gereken bir sistemde, ne kadar ve ne nasıl bir adalet bekliyoruz. 

Çocukların öldüğü , anaların ağladığı ve yaşanmamış yarınları bugünden yok ettiğimiz ve hatta tekmelediğimiz bir ülkede neyin demokrasisinden ve neyin kardeşliğinden bahsediyoruz.

Paylaşmadıklarımız nedir?  

Anlaşamadıklarımız...!

Hepimiz birşeylere hapsolmuşuz aslında.

İzleyecekmiyiz hep, seyircimi kalacağız bu durumlara...

Vergisini inine kadar aldığınız ve hesap vermekten çekindiğiniz,

Savaşlara yolladığınız bu halkın çocuklarının hesabını nasıl vereceksiniz?

Vicdanınız kayıp giderken, biraz daha yitirirken insanlığınızı ve kana bulaşmış ellerinizle bize bu ülkede ne verebilirsiniz?

Bunu siz düşünün artık!


Kanıyor her yanımız...

UYANIN!

Great Reset'çilerin Yeni Dünya Düzeninde Türkiye için planı, ABD gibi bir göçmen ülkesi, Çin gibi ucuz işgücü cenneti olması var.  Bu ko...