türkiye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
türkiye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Haziran 2021 Pazar

ÇÜRÜMEYİ FARK ETMEK

 Çürüyoruz! 


Hemde öyle rezil ve vakitsiz bir çürümede değil bu! 


Herkes hissediyor artık! İçimizde ve dışımızda fark edilmeye başlıyor.


Yalnız içinde yaşadığımız toplumun değil, içinde yaşadığımız dünyayı da çürütüyoruz kendimizle beraber.


Denizlerimiz, ormanlarımız, ilişkilerimiz, ruhlarımız…


Tabi bu sessiz çürümeye kulak tıkayan ve yokmuş gibi davrananlarda var!


Sistemin labirent içinde dönüp dolaşıp aynı yere getirdiği çaresizlikteyiz. 


Yoldaki işaretler bize çıkış yolunun nereye çıktığını gösteriyor aslında!


Ama umursamıyoruz!


Kritik düşünmediğiniz sürece, sorgulayıp, araştırmadığınız ve gerçekleri öğrenmediğiniz sürece ve en önemlisi bilinçlenerek hayatınıza korku ve panik pompalayan, sisteme hizmet eden televizyon kanallarının başından kalkıp itiraz etmediğiniz sürece yine tüm kapılar çıkmaza çıkacak ve bizi döndürüp yine o sistem denilen labirentin içine çekmeye devam edecekler.


Türkiye’de 24 saat içerisinde gündem olarak nelerin hızla değiştiğini ve tanık olduğumuz olayların bizde nasıl şaşkınlık yarattığını çok daha iyi anlarsınız.


Siyasetten ekonomiye, hukuktan, adaletsizlik ve yolsuzluğa..


İşsizlikten yoksulluğa, haksızlıktan zulme derken,


Doğanın katledilişi, denizlerimizde meydana gelen deniz salyası (müsilaj)


Depremler, Kanal İstanbul, Çamlıca Kulesi vs.vs….


Covid-19 denilen virüsün varlığına inananlar ve inanmayanlar.


Aşı olanlar, olmayanlar ve zorla aşılanacaksınız dayatmaları…


Bir yönden derinleşen ekonomik kriz ve yoksulluk,


Artan intihar haberleri…!


Gelişen teknolojik yenilikler ve değişim rüzgarları…


Bir çıkış olmalı!


Çözülmez gibi görünen problemleri bile çözemez hale getiriyorlar. 


Kafalar karışık ve gelecek gittikçe belirsizleşiyor!


Bu kadar hızla gelişen olayları ve değişen gündemi ne insan ruhu ve nede dünya kaldıracak durumda değil artık.


Çözülüyoruz ve çözüldükçe  parçalar halinde dağılıyoruz.


Nasıl çıkacağımızı bilmiyoruz! Dışarı çıkmak için çok zamanımız da kalmadı!


Siyasetçilerin, bilim insanlarının sihirbazlıklarına yeniliyoruz.


Umut giderek azalıyor.


Yeni kuşaklar da heba oluyor! 


Bu parçalanma içerisinde, aksine parçaların bağlantı ve birleşme noktalarını bulmak ve birleştirmek lazım.


Bedenlerin çözülerek, ruhça birbirini iterek uzaklaştırıldığı ve yalnızlaştırıldığı; toplumsal ilişkilerin bilinçli olarak çıkara endekslenerek daha da anlamsızlaştırıldığı bu süreçten çıkmak istiyorsak insanlığın ve maneviyatın dilinden konuşmak zorundayız.


Ancak bu şekilde kapitalist ve küresel, ulusalcı yapıların insanlık üzerine oynadığı oyunu bozabiliriz. Yeniden hayata dönebilir ölüden farksız yaşayan ruhlarımızı canlandırabiliriz…


Labirentlerde kaybolmamıza ve bir yapboz haline getirilen hayatlarımıza, sevgiyi, saygıyı, sağduyuyu ve merhameti eklemeyi öğrenmek zorundayız. Nefreti, zulmü, haksızlığı ve ötekileştirmeyi kendimizden uzaklaştırmayı başarabilmeliyiz.


Tepeden beklediğiniz her çözüm sizi daha fazla tutsak haline getirerek, yine en başa döndürüp çözümsüzlüğe itecektir. Bunu hep denedik ve yanıldık. Yine deneyip yine yanılmaya zaman kalmadı artık..! 


Çünkü yönetenlere yani yeryüzünün ilahlarına kaldıkça daha fazla sömürü, daha fazla tüketim ve kontrollü bir ölümle felaket kaçınılmaz olmaya devam edecektir.


Yaşamlarımız nefretle, ırkçılıkla ve hırsla çürümeye devam edecek,


Yine kendimizi kendi içimizde çürürken bulacağız.





17 Haziran 2021 Perşembe

ŞEREFLİ OLUN!

Bu dünya hayatı insanlar için hakikat savaşını vermekten ibarettir!

Bu olgunluğa erişmek zaman alsa da, hakikatleri önünüze koyarak gerçekçi yaşayın.

Büyüklüğünüz, vadeniz doluncaya kadar erdemlice duruşunuza ve tavrınıza bağlıdır.!

Yüreği, beyni büyük insanlar; maddiyatı, makamı, korkuyu ve en önemlisi kula kulluğu aşmayı başarıp, Allah’ı buldukları için hiçbir zaman düşmezler…!

Bu vesile ile unutmayın!

Haksızlıklara sessiz kalmak bir kişilik sorunudur.

Haksızlık yapana sessiz kalmak vebal altına girmektir.

Haksızlık yapan kişilerin peşinden gitmek ise şeref sorunudur!

Şerefli olun!

Bu şerefi size veren Yüce Allah’tır. Şerefi Allah’ın yanında arayın.. Kulların değil!

Sorgulayın!

Soluduğumuz havayı biz mi yarattık?

Bizi ısıtan ve aydınlatan güneşi de..!

El ve beyin kaslarımızı çalışacak ve kazanacak güçle biz mi donattık?

İnsan olarak kendi kendimizi biz mi yarattık?

Dünyada insanların eliyle yaratılmış acıların büyük bir kısmı gücün; cahil, bozuk karakterli, erdem yoksunu, menfaatçi, yetersiz, ikiyüzlü ve korkak insanların eline geçmesinden doğmuştur.

Kendi hayatınız başta olmak üzere, gerek toplum hayatında kime güç ve yetki vereceğinizi düşünürken; beyin, karakter, şahsiyet, dürüstlük ve merhamet en önemli belirleyici etken olsun!

Kendileri erdemli ve doğru dürüst olamayan toplumlar, mükemmel yönetilmeyi de yöneticiyi de beklemesinler…


Erdemli olun!

Ruhlara hitap edin! Bunu başaramazsanız mutsuz robotlar olmaya ve yalnızlaşmaya hazır olun!

Gönül ve yüz yüze sohbetlerinizi artırın, faydalı işlerinizi, iyiliklerinizi çoğaltın ve ahiret gerçeğini merkezinize koyun.

Anlayın ve Anlatın!

Sistem mutlu olup olmadığınızla ilgilenmiyor!

Onların ilgilendikleri tek şey, bizleri sömürerek borçlandırmak ve reklamlarla daha fazla tüketime yöneltmek!
Sonuç: Geleceğimizi ipotek altına alarak bizleri köleleştirmek..!

Bu günümüz eğlenceli teknolojik oyuncaklarıyla, sahte gelecek kaygısı ve özgürlük yanılgısı yaratmaları, gerçekte bir köle olmaya başladığımızı anlamama/mız içindir…

İnsan kalitesi giyim kuşamla, makam ve mevkiye önem veren insanların çokluğu ile değil; beyinle, şahsiyetle, adil, vefalı, cefakar insanların çoğalmasıyla ortaya çıkar…

AÇIN GÖZLERİNİZİ VE ETRAFINIZA BAKIN

Çöpün içinden yemek toplayan, sokaklarda titreyerek uyumaya çalışan, çocuğunun eğitimine parası yetmediği için kendisini öldüren insanların, evine ekmek götürmek için sokakta peçete satan çocukların olduğu ve gençlerin artık karamsarlaştığı bir ülke gerçeğini yaşıyoruz!

Bir taraftan kendini İslam’a nispet edip koca saraylarda düğünler yapan, sonunda pislik olarak çıkacak yemeğini koyacağı tabağa binlerce lira verip, sadece birkaç saat giyip bir kenara koyacağı gelinlik için para savuran, gösteriş olsun diye şatafatlı düğün yapan ve komplekslerinden arınamamış ve bunları bir övünç, bir şeref görerek yaşayan milyonlarca insanlar var.

Maalesef bize de böyle bir zamanda yaşamak farz oldu. Bu bizim tercihimiz değildi ama oldu!
Bunlar Allah’a teslim olduk, biz gerçek bir Müminiz deseler de, bu sadece bir yalan.

Bindikleri son model arabalar ile her yıl bunu nasıl yenileyeceğini düşünen tiplerin çoğalması, geçtikleri sokaklarda yoksullar için “Allah versin” edebiyatı yapıp, “Allah’ın vereceğini biz mi doyuralım” ahlakı takınanlar ahirette böyle rahat olamayacaklar…

Allah dağıtın dedikçe tam tersi nasıl yığacağız yarışı içerisinde yarışıyor insanlar…!
Oysa Kur’an bir kitap olmasına rağmen hitap edecek muhattaplarını arıyor ve diyor ki;


Tekâsür Suresi


1- Daha çok mal, servet, makâm, şöhret elde etme tutkusuna kapılarak dünyanın gelip geçici zevklerini çoğaltma yarışı ve bunlarla birbirinize karşı üstünlük taslama hastalığı, sizi öylesine derin bir gaflete düşürdü, insânî ve ahlâkî değerlerden uzaklaştırarak o kadar oyaladı ki,


2- Ölüp mezarı boylayıncaya kadar bu gaflet uykusundan uyanamıyorsunuz.


3- Dikkat edin, büyük bir yanılgı içindesiniz ve bunu yakında anlayacaksınız.


4- Evet,yakında ne büyük bir aldanış içinde olduğunuzu anlayacaksınız! Ama o zaman iş işten geçmiş olacak.


5- Yoo; şayet aklınızı kullanıp ilâhî vahye kulak vererek gerçeği doğru kaynaktan ve kesin olarak bilmiş olsaydınız..

Şeytan bizleri fakirlikle korkutmasın. Kazandıklarımızın temizinden, yoklukta ve darlıkta infak etmek Allah’ın emridir.

Bize düşen saçıp savurup gösteriş yapmak değil, Allah’ın verdiği rızık ile tek bir aç kalmayıncaya dek infak yapmak, mücadele etmektir.

İşte o zaman gerçek anlamda hem iman etmeyi, hemde insan olmayı başarmış olacağız..! Bunları fark etmedikçe, toplumsal yozlaşma ve yıkım daha da hızlanacak..! 

Dünyada varolduğumuz müddetçe iyiliğe ve güzelliğe taraf olmaya gayret etmeliyiz..

İddiamız, bir şey olmaktan ve statüden öte insan kalabilme mücadelesi olmalıdır…

Dünyaya gelirken ne getirdik ki ne götüreceğiz!

Açın gözlerinizi ve etrafınıza bakın! 

İyiliklerinizi çoğaltın. 

Size kalmayacak olan dünya malının yerine, size kalacak olan hayırlar ve güzellikler biriktirme gayreti içinde olun!

ÜLKENİN BİR GENCİ OLARAK SORUYORUM

1-Ben bu ülkenin bir ferdi, genci olarak, gördüklerime, yaşadıklarıma karşı çok üzülüyorum, çaresiz, terk edilmiş, ümitsiz hissediyorum. Emeğimiz hakir görülüyor. Turistin eğlencesi; benim sağlığımdan, eğitimimden, hayatımdan, özgürlüğümden daha değerli görülüyor. Yaşam hakkım elimden alınıyor. Yazık.

2-Yaşıtlarımdan bir kişi kalmadı ülkemde kalayım diyen. Herkes nasıl kendimi kurtarırım gözüyle bakıyor. Ümit ışığını, gözün ferini sildiniz. Bu vebalin altından nasıl kalkacaksınız, bu millet kaç nesilde toparlayacak ki bunu? Tek bir yeri suçlamıyorum, herkesin rolü var bunda. Özellikle manevi değerlerini terk ederek para kazanmayı amaç edinenler, rızık endişesi ile korku ve panik içinde yaşayanlar…

3-Adaletsizlik dedik ya, işte tam da bu. Susuyorum, içimi zehrediyor, dayanamıyorum. Tutunacak bir dal, sağlıklı sakin huzurlu bir yaşam, emeğimin karşılığını bulmayı istemek ne zamandan beri lüks, ne zamandır beri suç? Hep acı, sefalet seviciliğe mahrum ediyorsunuz bizi. İnsanların çoğu önünü göremediği için borsada, btc de ve şans oyunları oynuyor. Bir çoğu içki ve uyuşturucu batağına saplanmış durumda…

4-Maslow’un hiyerarşisine bakın, insan en temel ihtiyaçlarını gerçekleştiremeden kendini gerçekleştiremez; düşünce, ilim üretemez. Ve üretebileceği yere gider diyor. Kapitalist zihniyete sahip yöneticisini, liderini yeterince tanımayanlar, takım tutar gibi partilerin izinden gittiği müddetçe sömürülmeye, ezilmeye, dışlanmaya ve hor görülmeye devam edecektir! Çare siyasette değildir. Toplumdaki kaliteli, bilinçli insan sayısını artırdığınız zaman çoğunluk üstün gelecektir. Çocuklarınızın geleceği de gözlerinizin önünde çalınarak heba olmayacaktır..!

5- İnsani ve erdemli değerlere bağlı biri olarak samimi şekilde söylüyorum. Her yaştan insan öfkeli olsa da, ben beni ve yaşıtlarımı biliyorum. Bu nesil size küsüyor, bu gençliği bize reva gören herkese küsüyor. Biz en zor şartlarda ve imkansızlıklarda hep insanlarımızın aydınlanması için çabalar gösterdik, asla halkımızın menfaatini bir makama ve güce peşkeş çekmedik. Bu çizgimizin gayretini Allah için göstermeye devam ediyoruz…

Gencini kaybeden bir toplum geleceğini de kaybeder.

Yaşanan bu ömrün tekrarı yok!

Umarım, kaybetmezsiniz.

13 Ocak 2021 Çarşamba

NE DÜNYA AYNI KALACAK BUGÜN NEDE BİZ!


Hayat içerde ve dışarda akıp gidiyor. Evlere kapandığımız bu dönemde hayatımızın çalınmasına tanık oluyor ve bu duruma yavaş yavaş alış(tırıl)maya başlıyoruz.


Dünyada yakın tarihte yüz yıldır ticari rekabetin ve kapitalizmin yarattığı felaket, sefalet ve insan gücü ve emeğinin sömürülmesi hızla yeni boyutlara taşınmaya başlıyor. 


Bu boyut günümüze kadar siyasi ve ideolojik kavramların hırsı ile toplumsal kutuplaşmaları yıkıma çevirirken, sınıfsal farklılıkları ve ideolojileri çeşitlendirmeye, insanları oyalamaya, parçalamaya ve sorunların artarak ötelenmesinden başka hiçbir işe yaramamıştır.


Toplumun sözde entellektüel ve aydınları da bu sorunları sadece yorumlamakla yetinmiş pratiğe geçirme konusunda yetersiz kalmışlardır. Bu durum bugün her noktada görev almışlar için geçerliliğini koruyor.


Şimdi ise mevcut sistemden kurtulmak için teknolojinin önemini farkına varan bir avuç insan, elde ettikleri maddi güçle dünyayı sistemsel olarak kontrol altına almak istediklerini açık açık konuşmaya başlıyor.


İnsanların yeni düzensizlikle kafaları karışıyor ve bu belirsizliği farkına varan çoğu çevreler ne olacağını az çok farkına varırken, çerçeve-nin bütününü görmekte zorlanan halklar ise endişe ile nereye sürükleniyoruz diye merak ediyor.


Devletlerin başta yönetimsel anlamda kitleleri pandami ile kontrol etmesi kolaylaşırken, bu korku ve endişenin yarattığı kısıtlamaların boyutlarının nereye varacağını daha kendileri bile bilmiyor.


Şimdi gelelim asıl meseleye!


Türkiye merkezli tüm ülkelere ve halklara yönelik 5G- Aşı -Çip üzerinden düşünülen ciddi bir proje var.


Cep telefonlarından özellikle Türkiye merkezli oluşturulan ve kullanılması mecburi kılınan HES Kodlarının Google Haritalar ile entegrasyonu ve koordinasyonunun sağlanacağı açıklandı.


Bu harita verileri üzerinden nerede hangi mikropların, hangi cins ve yaşta kişilerde olduğu tespit edilerek yeni stratejik planlar yapılabilecek. 


Aşı olma konusunda toplumlarda oluşan reflekslere karşı daha farklı stratejiler geliştirerek o kesimlerin kontrolü bu haritalar üzerinden sağlanacak. 


Yeni kuşakları Allah’sız bir din anlayışı içerisinde, yıllardır film, müzik, reklam ve sosyal medya ile manipüle ederek kendilerine kul ve köle yapmayı başardılar.


Bu durum internet, cep telefonu, televizyon vs. teknolojik aletlerle tüm dünyayı dalga dalga etkisi altına almaya ve hatta amacına ulaşmaya başladı bile..!


Teknolojik gelişmelerle birlikte ekonomiyi canlandıracaklarını, hayatı daha verimli ve yaşanılır kılacaklarını sansürleyerek, kuşaktan kuşağa planlı olarak servis eden bu üst akılcılar artık gizlenmeye gerek duymuyor.


Kendilerine engel gördükleri kim varsa onlarla mücadele edecekler. İngiltere, ABD, Fransa,Çin,Rusya ve hatta Türkiye..! Bunun en basit örneğini geçen hafta yaşadık.


Özellikle ABD Başkanı Donald Trump’un sosyal medya hesaplarının askıya alınması bu derin durumu daha iyi anlamamızı sağladı. 


Yani sosyal medya patronlarının üstlendiği savcı ve hakimlik görevi ile gelecekte neler yapabileceklerini az çok göstermiş oldular. 


Sosyal medya patronlarının bir devlet başkanına bunu rahat bir şekilde yapabilmesi, sıradan biz insanların kullandığı Gmail, Hotmail, Whatsapp, Facebook, Instagram, Twitter vb. diğer araçlarla nasıl büyük bir tehdit ve tehlike ile kuşatıldığımızı gözler önüne seriyor.


Meselemiz dünyada yıkımların, ölümlerin en büyük mimarı ABD veya çok uluslu şirketleri olan Donald Trump ya da diğer liderler değil! 


Sorunun artık devletler arası bir sorun olmaktan çıktığı açık ve net.


Asıl mesele dünyayı kim yönetiyor? 


Bu soruyla, gelişen ve hatta doyuma ulaşan dünyanın neden bu hale geldiği, bireysel ve toplumsal olarak sorgulanması öneminin altını çizmek gerekiyor.


Bunu kimler, neden ve niçin yapıyor? 


Finansal sıfırlama,


Ekonomik sıfırlama,


Teknolojik sıfırlama,


Kültürel sıfırlama,


Bunlar neyi ifade ediyor? Nereye sürükleniyoruz?



Dünyanın bozulan ekolojik dengesi ile beraberinde ahlaki erezyon yaşayan insanların artık daha ciddi sorun ve tehditlerle karşı karşıya olacaklarıdır..! 


Bu düzeni sorgulamadan yaşayan ve konfora alıştırılarak uyuşturulan insanların, içine zehir katılarak sunulan bir çok şeyi gör(e)memesi ve hatta gözlerini kapatmayı tercih etmesi planın en önemli boyutu.


Bilimi bile paralelleştirerek, sanattan, teknolojiye, gıdadan enerjiye daha sayamadığımız birçok alanı onay ve geçerlilik mekanizması olarak kendi kontrollerinde şekillendirmeyi başarmışlardır.


Artık eskisi gibi bir çok şeye sahip olamayacağımızı, olsak bile almakta zorlanacağımızı fark etmiyoruz..!


Dünyanın birçok yerinde alım gücü giderek düşmeye başlıyor. İnsanlar yinede keyiflerinden ödün vermeden alışverişlerine ve fütursuz harcamalarına devam ediyor.


Açlıktan ölen insanları bugün konuşmuyoruz bile. Yaşam koşulları ağırlaşıyor ve toplumlar ekonomik sorunlarla, iç siyasetle meşgul olup, tv karşısında dizilerle serum almaya devam ederken, başka bir dünyaya sessizce geçiyoruz.



Öncelikle temel yaşam kaynağımız olan sular tükeniyor! 


Allah’ın insanlara karşılıksız olarak sunduğu ve çoğu insanın musluklarda şarıl şarıl akan suları bilinçsizce kullanarak tükettiği, kapitalist zihniyetlerin ise her şeye para gözü ile bakarak plastik şişelere koyup pazarladıkları sularımız hızla tükeniyor.


Bilinçsiz üretim ve tüketim yapan kişi ve şirketlerin sayısının giderek artması, büyük fabrikaların karbon salınımları ile değişen iklim şartlarını görmezden gelmeleri ve bu konulara kulak tıkamaları gelecekte maliyeti yüksek bir şekilde önümüze çıkacak gibi görünüyor.


Gelecek on beş yılda suya ulaşamayan insanların birçoğu hayatını kaybetme riski ile karşı karşıya kalacak. Tarım arazilerinin doğru şekilde değerlendirilememesi, gıda sektöründe yaşanacak problemleri zincirleme olarak beraberinde getirecektir.


Buna su savaşlarını da ekleyebilirsiniz…!



Şeytan zehri zehir olarak sunmuyor…!


Çoğu kez gündeme gelen GDO’lu ürünlerde halkın birçok kesimi ne yediğini bile sorgulamadan tüketmeye devam ediyor. Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar ( GDO ) sağlığa zararları uzun zamandır konuşuluyor ama sadece konuşmakla kalınıyor. 


Özellikle pirinç, soya, pamuk, mısır, koza vb. birçok gıda da GDO’lar tamamlanmış durumda. 


Bu çalışmaların hayvan deneylerinde rastlanan kanser araştırmaları büyük firmalar tarafından engellenmekte ve Avrupa’da yapılan araştırmalarda GDO’lu besinlerle beslenen hayvanların et ve sütlerini tüketen insanların dahi GDO’ya maruz kaldıklarını kanıtlamıştır.


İşte sizlere önemli bir araştırmanın paralel bilim tarafından nasıl engellendiğini gözler önüne seren ve kısa sürede yayından kaldırılan bir makale örneğinin linkini paylaşacağım. Vakit ayırıp okumanızı öneririm. 


Fransız bilim adamı Prof.Gilles- Eric Seralini ve araştırma ekibinin “Roundup herbisiti ve Roundup’a dayanıklı genetiği değiştirilmiş bir mısırın uzun süreli toksisitesi” araştırması 2012’nin Kasım ayında FCT dergisinde yayınlanıyor. Bu sadece GDO’nun görünen boyutu. 


Kaynak : (https://acikradyo.com.tr/arsiv-icerigi/monsantonun-bilim-dunyasina-mudahalesi )



Açlık ve kıtlık kapıda…!


Önümüzdeki yıllarda kuraklığın böyle sürmesi ile beraberinde gıda krizi yaşanması an meselesi. Ekonominin yarattığı adaletsizlik ve eşitsizliğin giderek artmaya başladığını  ve şimdide gıda güvencesi olmayanların sayısında ciddi artışların yaşanacağı gözlenmektedir.

Bu başlıkların detaylarını internette aramanızı öneriyorum. Karşınıza çarpıcı detayları  getireceği için yazmıyorum.


Enflasyon ve İşsizlik dalgası geliyor..!


Covid-19 ile daha da tırmanışa geçen para basma politikaları, tüm ülkelerde ciddi enflasyon krizlerine sebep olacak. Öncelik olarak temel gıda maddeleri, sağlık araç ve gereçleri, temizlik maddeleri artan taleplere yetişilemeyeceği için zamlanarak tüketiciye ulaşacak..Birçok şirket iflas edecek ve çoğu insan işsiz kalacak.




Daha bir çok konunun başlığı var olmasına rağmen yazmadım. Çünkü ben bilim insanı ya da gizli bilgilere sahip biri değilim. Aklınızı bulandırmak ve korku tellallığı yapma niyetinde de değilim. Tam tersi aklınızın netleşmesi için bazı ön görülerimi eksik veya fazla paylaşıyorum.


İnsanların bir çoğunun bu yeni sürece hazır olmadığı için kendi bireysel planlarını yapması gerektiğinin kanaatindeyim.

 

Bizler gelecek 25 yıllık süreçte ayakta kalmayı istiyorsak, etrafımızda ve dünyada neler olduğunu fark etmek zorundayız. 


Farkında olabilmek içinde bilmek ve bilmek içinde, okumak araştırmak ve neslimizin devamına bu bilgileri, tecrübeleri aktarmamız gerekiyor diye düşünüyorum…!



8 Aralık 2020 Salı

KORONA VİRÜSLE AKILLANMAYAN İNSANLIĞI NELER BEKLİYOR!



Bu dünyanın ezilen, sömürülen ve öldürülen gerçek sahipleri; yani biz insanlar, tarihsel misyona sahip çıkma ve aklını başına devşirme konusunda bu defa da gecikirsek, vahşet ve barbarlık ve bununla beraber haksızlıkların yaratacağı kaos ortamı kaçınılmaz olacaktır.

Büyük insanlık bu duruma razı olacak mıdır?

Aslında sorun öyle sanıldığı kadar zor da değil, bilinç dünyasını ilgilendiriyor.

İdeolojik ve beşeri köleliği aşabilmekle ilgilidir.

Beyinlerin özgürleşmesi ve Allah’ın yaratılış fıtratı ile alakalıdır.

Bu virüs sarmalı, kapitalist ve yağma sisteminin yavaş yavaş yolun sonuna geldiğini gözler önüne seriyor.

Tabi sömürüldüğünü ve gidişatın böyle sürmeyeceğini farkında olanlar için…

Koronavirüs tüm bu rezilliği, utanmaz yağma ve talanı, akılsızlıkları, saçmalıkları anlamaya, ders çıkarmaya dönüşebilen bir mesaj olarak algılanabilirse, her musibette bir hayır vardır sözü işte o zaman anlam bulacak ve belki de dünyanın gerçek sahipleri ve gelecek kuşaklar kurtulabileceklerdir.

Hayır!

Yeteri kadar ders çıkarılmadıysa eğer işte o zaman korkulan olabilir.

Yaşanan haksızlıkları ve zulmü görmezlikten gelen, sorgulamayan ve tarihsel bilinç seviyesi düşük bir kesimin varlığı sayısal olarak fazla olunca gidişatın felaketide kaçınılmaz olacaktır.

İnsan önce kendi iç politikasını iç dünyasında değiştirmelidir. Duygusunu, düşüncesini, vicdanını ve amacını..!

Kişisel muhasebesini, kirlenmemiş bir vicdanla yapabilmeyi başarmalıdır. Tıpkı camları temiz olan bir pencereden dışarıyı seyretmek gibi…

İşte o zaman dış dünya da yaşanabilir bir hal almaya başlayacaktır. Gelecek kaygısı azalacaktır.

Dikkat ederseniz şehirlerimiz artık yaşanılamaz hale geldi.

Tuhaf karakter ve kişilikte insanlar türemeye ve bununla birlikte ilişkiler yozlaşmaya ve anlamsızlaşmaya başladı.

Dünyayı yöneten, küresel ve ulusalcıların savaş kurallarını, ideolojilerini ve korkularını içselleştiren bilinçsiz kitleler, bu amacı çok iyi yerine getiriyorlar.

Ezilen, sömürülen halkları yönetmek bu algı ile daha kolay oluyor.

Niye? Çünkü: insanlar gerçek Allah’ı tanımıyorlar…

Bu durum, yeryüzünün siyasi ve politik iktidarlarının sürekliliğini, yönetilenler arasında bir gönüllü kulluğa - ideolojik köleliğe dönüştürerek binlerce yıldır sürüyor yada sürdürülüyor.

İnsanlığın bir çoğu hala bu tarihsel gerçekliğe teslim olmuş şekilde doğup, yaşayıp, inanıp ölüyor.

Günümüz dünyası söylemlerin gücü ve algıların kontrol altına alınmasıyla yönetiliyor. Buna en büyük hizmeti kitle iletişim araçları sağlıyor.
Dünyanın heryerinde ki insanlar demokrasinin en doğru rejim olduğuna inanıyor.

Neden?

Söylemin gücü sayesinde.

Gerçeklerin gizlenmesi, yalanın doğrulanması, tahrifat ve olayların iç yüzünün yansıtılmaması ile bunları yapmak mümkün oluyor.

İşte Koronavirüste bu argümanların bir versiyonu yada devamı..

Halen bu beşeri düzenlerin yarattığı çelişkiyi sorgulamaktan uzak bir sürü kitleler var.

Yeni senaryolar yazılıp çizilmeye ve oynanmaya devam ediyor.

İnsanları evlere hapsederek korunabilecekleri ve bununla beraber kontrol edebileceklerini gösteriyorlar.

Siyasetten ekonomiye, eğitimden sağlığa her şeyi ele geçirmiş ve felce uğratmış durumdalar.

Üst aklın dayattığı kural ve kısıtlamalarla hayatta kalabileceğimizi söylüyorlar.

Nasıl mı?

Söylemlerin gücü işte…

Burada insanlığı nelerin beklediğini söylemek çok zor.

Ama korona virüsle birlikte yeni bir dönemin başladığını, insanların korku ve belirsizlikle daha fazla kontrol altında tutulmak istendiğini, bir çok krizi tetikleyeceğini yada hızlandıracağını söylemek daha kolay olacaktır.

İnsanlık, salgının ortaya çıkmadan öncesindeki süreçte bile, ilerlemiş durumdaki birçok tehdit ve sorunla boğuşuyordu zaten.

Özellikle de sisteme teslim olmuş ve söylemlerin etkisi altında kalan ve sayıları giderek artan kitleler sayesinde.

Şimdi bu koronavirüs hızlandırıcı bir etki ile ulusal bölünme ve çatışmaların artmasını, işsizlik, göç, zulüm, haksızlık ve sömürünün daha da derinleşmesine yarayacak.

Bu ürkütücü durum; insanlığın sonunu getirmese bile, insanlığın kaderini elinde tutmaya çalışan zihniyetlerin çökmeye mecbur olan beşeri sistemleri ve ideolojilerinin çarpıklığı arasında daha fazla oyuncak olmamıza zemin oluşturabilir.

Yada bilinçli, temiz akıl sahibi bireyler olarak, yaratılış amacına uygun, Allah’ın istediği kurallar bütünüyle dünyayı daha yaşanılabilir bir yer haline getirebiliriz. 

Bu farkındalık bizi ve bizden sonraki insanlığın, kapitalizim ve diğer beşeri zihniyetlerin ürettiği ideolojilere kul olmaktan kurtarabilir ve bir çıkış yoluna dönüşebilir...

Karar sizin!




Servet Ünal

22 Mart 2020 Pazar

TOPLUMSAL ÇÜRÜME

Toplumsal Çürüme - Servet Ünal    -  1 Kasım 2019

Tatsız bir çağdayız; bir yerde teknoloji baş döndürücü şekilde hızla gelişiyor, insanlık çözülüyor, gevşiyor ve yozlaşarak çürüyor. Diğer yerde eski uygarlıkların yaşadığı topraklar da izler buluyor, dünya tarihiyle yüzleşiyoruz.
Bu gelişmelerin hepsi farklı coğrafyalar da olsa bile, aynı dünya ve yeryüzün de yaşanıyor.
Üstelik geleceğin onun yerini dolduracağını söylemek bile zor. Çünkü bu insanlık tarihinin bir tekrarı gibi görünse de, artık dünyamızın kısa zaman da büyük fiziki problemlerle karışılacağını gösteriyor.
İnsan ömrünün son derece hızlı yaşandığı, tüketildiği, verimsiz kullanıldığı böyle bir devirdeyiz işte…
Hayat telaşından kaç yaşınıza geldiğinizi bile fark edemiyorsunuz.
Bir yandan zamana yetişmekle tükenen ömürler ve hızla gelişip unutulan olaylar, diğer yandan gelecek kuşağı bekleyen belirsizlikler ve ötelenmiş ciddi sorunlar…
Hepsi aynı zaman da, farklı yerlerde gelişiyor.
Ortak olan tek bir dünya..!
Onu da hızla değersizleştiriyor, tüketiyor, savaş ve ölümlere kurban ediyoruz.
Toplumun sadece teknolojik yönde gelişmesini izlemek yetmiyor.
Baş döndüren bir hızla elimizde olan telefonlar bile güncellenmeden çalışmazken,
Bizler gerçek dünyadan soyutlanıp, bir kavanozun içinde gibi yaşıyoruz.
Ahlaki, fikri ve zikri yönde geriliyoruz…
Hayattayız ama hissetmeden, dokunmadan tepkisizce yaşıyoruz.
Ya da yaşadığımızı zannediyoruz..!
Bu sebeple de yenilenemiyoruz..!Yenilenmek derken, üst baş, ev araba değil..!
Belki de yenilenmenin içini dolduramıyoruz.
Kültürsüz, şuursuz ve bencil bir hayat tarzı bizi kuşatmış durumda.
Yeni kuşaklara örnek olacak bir model de oluşturamıyoruz.
Eğitim sistemimiz çökmüş durumda. Bu şimdi olan bir şey değil.
Ama bizler yinede eğitimi övünülecek okullar ve diplomalar olarak görmeye devam ediyoruz.
Eğitimin aile ve niteliği olan sağlıklı bir toplumla beraber şekillendiğini,
Para ödeyerek diploma almanın, gelecek ilişkisi ile bir kâğıt parçasından öteye geçemeyeceğini fark edemiyoruz.
Diplomalı işçi sıfatına dönüşmüş, yığınlar halinde ki kuşakları ve günden güne yitirilen gençlerin travmatik sorunlarının nasıl bir kaygı yarattığını ancak kendilerine sorabilirsiniz..
Aslında yenilenmeyi geçmişte ve bugün de başarmış toplumlar var.
Hatalarını önüne koyarak, dün ve bugünün gerçeklerini analiz edip, kendi toplumları ile barışık olan Norveç, Finlandiya ve Japonya gibiler…

Eğitim sistemlerin de hem doğuyu, hem de batıyı öğretenler,
Halkı ile barışık olup, dünyasını güzelleştirenler var…

Çünkü: başarı bu ikisi arasında dünyayı anlayarak yorumlayabilenlerin geliştirdiği bir gücün ve topluluğun kontrolünde. Bu sistemi de kuşaklarına miras olarak bırakıyorlar.

Bizler, gündelik gündemler ve suni haberleri izlemekle meşgul olurken aynı şehirde, farklı kaldırımlar da yürüyüp birbirine tahammül edemeyen insanlara dönüştük.

Okumadan, üretmeden, değişebileceğimizi ve toplumumuza yön verebileceğimizi zannettik.

Bu zannın da ötesine geçemiyoruz. Çünkü böyle alıştırılmış bir sistemimiz var.
Kendimizi geliştirmekle yeterince meşgul değiliz.

Başkalarının propagandaları ve işgali altında bocalıyoruz.

Karın tokluğu ve mal biriktirme hırsı ile ömür tüketenler bir başka boyut…

Kalıcı olmadığımız dünya hayatında, bankalardan 20 yıllık kredi alarak bir ev sahibi olurken ömrümüzü bankalara ipotekliyoruz…

Eskisi gibi olmayan ve olamayacak şehirlerimizi, mimarimizi, ilişkilerimizi, kültürel ve manevi değerlerimizi kapitalizme çoktan teslim etmiş bulunmaktayız.

Uyanmak için illa bu mahkumiyetlerimizi fark etmemiz mi lazım?

CORONA VİRÜS BİR ŞEY SÖYLÜYOR !

Coronavirüs Bir Şey Söylüyor / Servet Ünal   - 18 Mart 2020

Şehirleri küçültün, nüfusu yayın, herkesin kendi yiyeceğinin en azından bir kısmını üretebileceği bir yerleşim düzenine geçin. Yani doğayla, toprakla barışın, Haddinizi bilerek yaşamayı öğrenin. Çünkü burası Allah’ın evi ve hepiniz misafirsiniz ona göre hareket edin...

Kur'an diyor ki:

Bâzı şeyler vardır ki hoşlanmazsınız, fakat hayırlıdır size.Bâzı şeyler de vardır, hoşlanırsınız, şerdir size.Allah bilir,siz bilmezsiniz.Bakara 216

Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz.Enbiya 35

İnsanların, kendi elleriyle yaptıkları şeyler yüzünden karada ve denizde bozulmalar olur. Bu, ettiklerinin bir kısmını bulsunlar diyedir; bakarsın vazgeçerler. Rum, 30/41

Bununla beraber süreç yeni bir dünya düzenininde habercisi olabilir...!

Çünkü dünya da her ay 40 bin çocuk açlıktan ölürken, 8 bin üzerinde bir ölümün yaşanmasının gölgesinde kalması biraz düşündürücü olduğu kanaatindeyim..

- Bencilleşen dünyada, sosyal ilişkilere daha fazla mesafe koyarak yalnızlaşmaya ve güvensizleştirme ortamına doğru atılan bir durumun zeminidir,
- Temayülde olan fiziki paraların ortadan kalkmasını sağlayarak, tüm harcamaların dijital ortamda yapılmasını sağlamak, Bitcoin gibi paraların kullanılmasının önünü daha fazla açacak bir sürecin bahanesini oluşturmak.
- İş ve eğitim başta olmak üzere verilen ve alınan hizmetlerin bir çoğunu İnternet ortamında yapılmasını artırmak ve insanların daha fazla sanal ortamda zaman harcayarak kontrol altında tutulmaları ve algısal, duygusal, psikolojik olarak yönlendirilmelerini artırmak,
- İnsanların Allah’tan çok ölümden korkmasına ve Allah’tan çok sisteme güvenmelerini sağlamak,
- 65 yaş üstü insanların risk sınıfına girmesini gündeme alarak, insan kaderini elinde tutmayı planlamak ve dünya nüfusunu ileriki zamanlarda savaşların, açlıkların ötesinde azaltmaya gitmek,
- Hareketli nüfusla beraber böyle bir virüs nedeniyle sistemi kilitleyebileceklerini test ederek göçlerin önüne geçmeyi ve durdurulmasını sağlamak,
- İnsanların hayatlarını bu tür virüs olayları ile nasıl ve ne kadar etkilediklerini ve yeni stratejik gizli planlar hazırlayarak algılarını ve bilinç altlarını daha kolay nasıl kontrol edeceklerini ve yönlendireceklerini test etmek,
- Bu tür yeni tehditlere karşı 2. ve 3. Sınıf ülkelerin mücadele ederken muhtaçlıklarını artırarak küresel güçlere olan bağımlılığının önemini ve oluşturduğu kitlesel etkiyle ortak planların ve çarelere yönlendirilmelerini sağlamak.
- İnsanların üzerinde yeni bir korku politikası oluşturmak ve filmlerde geçen zombi gibi insan tiplerinin karantinaya alınarak yok edilebileceği algısı oluşturmak,
Ekonomik olarak bir çok şirketin iş durdurması ve ara vermesi( Audi, BMW, Fiat, Renault vs.) bu sorunun ekonomik yönünün ne kadar etkili olduğu ve bir çok sektörü nasıl etkilediğini göstermek ve özellikle hizmet sektörü başta olmak üzere, bir çok insanın işsiz kalacağı ve işten çıkarılacağını gösteriyor.
Bununla beraber;
- Yeni ilaçların üretilerek piyasaya çare olarak sunulması, Savaş sanayisinden sonra gelen İlaç sanayinin ön plana çıkması başka bir derin konunun sorgulanmasının gerektiğini gösteriyor.
- Koronavirüs gündemiyle beraber kilitlenen ve düşüşe geçen finans piyasaları hisse senetleri, petrol, altın vb. Doların yükselişe geçerek ve özellikle FED’in faiz indirimi olayın ekonomik boyutlarınında habercisi.
- Dünyadaki savaşların ve ölüm haberlerinin durması ve herkesin aynı noktaya yönlendirilmesi,
- Çin gibi dünya ekonomi devi ülkelerin bu görünmez ordudan etkilenerek 2.2 trilyon dolar, İtalyanın 90 milyar Dolar ve İran gibi ülkelerin iflas noktasına kadar gelerek zarar görmesi de düşündürücü bir olay.

Çünkü bu daha bir başlangıç, ileriki zamanlarda yine aynı şekilde başka bir virüsün yayılmama garantisini kimseler veremiyor..

Almanya, Fransa, Norveç, İsviçre gibi ekonomik güce sahip ülkelerin bile böyle bir durumda yetersiz kaldığını ve sistemlerini sorgulamaları gerektiğini çok iyi gördük.
Yani dünyanın artık hiç bir yerinin ve ülkesinin güvende olmadığınıda fark ettik.

Şimdi en trajik olay Afrika’da yaşanabilir. Çünkü ne sağlık sistemi var nede mücadele edebilecek ekonomik güç...

İnsanlarımızın bir çoğu rahata alışmışken böyle bir durumun rahatsızlık vermesi zengin ve fakirin eşitlenmesini de sağlayabilir...

Avrupa’da vaka sayısının artması, dünyanın bir çok yanında yaşanan sebepsiz ölümlere sessiz kalınmanın bedeli olarakta görülebilir.

Ülkelerin sahip oldukları sistemlerini( sağlık, eğitim, ulaşım vs.) sorgulayarak yeniden düzenlemesi gerekebilir.

IMF Yardımı alacak bir çok ülke yine ABD’ye bağımlı hale gelecek gibi.
Bu Koronavirüs süreci yeni bir dünya düzeninin güncelleme versiyonu olarak 3.00 piyasaya sunumu olabilir. Bunun 3.01 güncellemesinin kayıp ve kazançlarını ileriki günlerde görebiliriz.

Veya yaşadığımız bu dünyada ortak bir planın olmayışı ve yapılması gerektiğinin önünü de açabiliriz..

Tabi geç kalmadan..!

Ama görünen o ki dünya ve insanlık ciddi bir sınavla karşı karşıya..!
Ya değişeceğiz, ya da değişime ayak uydurmak zorunda kalacağız...



UYANIN!

Great Reset'çilerin Yeni Dünya Düzeninde Türkiye için planı, ABD gibi bir göçmen ülkesi, Çin gibi ucuz işgücü cenneti olması var.  Bu ko...