haksızlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
haksızlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Haziran 2021 Pazar

ÇÜRÜMEYİ FARK ETMEK

 Çürüyoruz! 


Hemde öyle rezil ve vakitsiz bir çürümede değil bu! 


Herkes hissediyor artık! İçimizde ve dışımızda fark edilmeye başlıyor.


Yalnız içinde yaşadığımız toplumun değil, içinde yaşadığımız dünyayı da çürütüyoruz kendimizle beraber.


Denizlerimiz, ormanlarımız, ilişkilerimiz, ruhlarımız…


Tabi bu sessiz çürümeye kulak tıkayan ve yokmuş gibi davrananlarda var!


Sistemin labirent içinde dönüp dolaşıp aynı yere getirdiği çaresizlikteyiz. 


Yoldaki işaretler bize çıkış yolunun nereye çıktığını gösteriyor aslında!


Ama umursamıyoruz!


Kritik düşünmediğiniz sürece, sorgulayıp, araştırmadığınız ve gerçekleri öğrenmediğiniz sürece ve en önemlisi bilinçlenerek hayatınıza korku ve panik pompalayan, sisteme hizmet eden televizyon kanallarının başından kalkıp itiraz etmediğiniz sürece yine tüm kapılar çıkmaza çıkacak ve bizi döndürüp yine o sistem denilen labirentin içine çekmeye devam edecekler.


Türkiye’de 24 saat içerisinde gündem olarak nelerin hızla değiştiğini ve tanık olduğumuz olayların bizde nasıl şaşkınlık yarattığını çok daha iyi anlarsınız.


Siyasetten ekonomiye, hukuktan, adaletsizlik ve yolsuzluğa..


İşsizlikten yoksulluğa, haksızlıktan zulme derken,


Doğanın katledilişi, denizlerimizde meydana gelen deniz salyası (müsilaj)


Depremler, Kanal İstanbul, Çamlıca Kulesi vs.vs….


Covid-19 denilen virüsün varlığına inananlar ve inanmayanlar.


Aşı olanlar, olmayanlar ve zorla aşılanacaksınız dayatmaları…


Bir yönden derinleşen ekonomik kriz ve yoksulluk,


Artan intihar haberleri…!


Gelişen teknolojik yenilikler ve değişim rüzgarları…


Bir çıkış olmalı!


Çözülmez gibi görünen problemleri bile çözemez hale getiriyorlar. 


Kafalar karışık ve gelecek gittikçe belirsizleşiyor!


Bu kadar hızla gelişen olayları ve değişen gündemi ne insan ruhu ve nede dünya kaldıracak durumda değil artık.


Çözülüyoruz ve çözüldükçe  parçalar halinde dağılıyoruz.


Nasıl çıkacağımızı bilmiyoruz! Dışarı çıkmak için çok zamanımız da kalmadı!


Siyasetçilerin, bilim insanlarının sihirbazlıklarına yeniliyoruz.


Umut giderek azalıyor.


Yeni kuşaklar da heba oluyor! 


Bu parçalanma içerisinde, aksine parçaların bağlantı ve birleşme noktalarını bulmak ve birleştirmek lazım.


Bedenlerin çözülerek, ruhça birbirini iterek uzaklaştırıldığı ve yalnızlaştırıldığı; toplumsal ilişkilerin bilinçli olarak çıkara endekslenerek daha da anlamsızlaştırıldığı bu süreçten çıkmak istiyorsak insanlığın ve maneviyatın dilinden konuşmak zorundayız.


Ancak bu şekilde kapitalist ve küresel, ulusalcı yapıların insanlık üzerine oynadığı oyunu bozabiliriz. Yeniden hayata dönebilir ölüden farksız yaşayan ruhlarımızı canlandırabiliriz…


Labirentlerde kaybolmamıza ve bir yapboz haline getirilen hayatlarımıza, sevgiyi, saygıyı, sağduyuyu ve merhameti eklemeyi öğrenmek zorundayız. Nefreti, zulmü, haksızlığı ve ötekileştirmeyi kendimizden uzaklaştırmayı başarabilmeliyiz.


Tepeden beklediğiniz her çözüm sizi daha fazla tutsak haline getirerek, yine en başa döndürüp çözümsüzlüğe itecektir. Bunu hep denedik ve yanıldık. Yine deneyip yine yanılmaya zaman kalmadı artık..! 


Çünkü yönetenlere yani yeryüzünün ilahlarına kaldıkça daha fazla sömürü, daha fazla tüketim ve kontrollü bir ölümle felaket kaçınılmaz olmaya devam edecektir.


Yaşamlarımız nefretle, ırkçılıkla ve hırsla çürümeye devam edecek,


Yine kendimizi kendi içimizde çürürken bulacağız.





17 Haziran 2021 Perşembe

TERCİH SİZİN

Yaşanan bu son olaylar bir kez daha gösteriyor ki, dünya hızla kıyamet savaşına ve son dünya savaşına doğru gitmektedir.

Planlarımızı, hazırlıklarımızı böyle bir sürece göre yapmak ve yaşantımızı buna göre gözden geçirmek zorundayız!

Neleri hedefliyoruz?

Neleri hazırlıyoruz?

İmkanlarımızı ve vaktimizi nereye kullanıyoruz?

Planlarımızı, hazırlıklarımızı bu sürece göre yapmak, yaşantımızı gözden geçirmek mecburiyetindeyiz!

Yeryüzü firavunlarının cephesi, her çeşidi ile soğuk savaşı, tüm şuurlu ve bilinçli insanlara karşı uyguluyor!

Bu coğrafyaya da baktığımızda ateş gibi sıcak savaş yaşanıyor. Buna sadece seyirci kalıyoruz!

Gündelik basit işlerle, korkularla, dertlerle ve sosyal medyadaki safsata videolarla, televizyon programları ile bizleri ve en önemlisi beyinlerimizi, kalbimizi oyaladıklarını anlamalıyız..!

Bununla beraber bugün gelinen yol ayrımını da fark etmeliyiz!

Çoğunluğun ardından gittiği maddiyat ve çıkar İlişkileri sebebiyle kimse dünyada huzurlu ve mutlu değil!
Ya cenneti ya da cehennemi,

Ya Allah’ı ya da rezilleşen dünya hayatını tercih edeceğiz..!

Anlayana!


27 Mayıs 2015 Çarşamba

HASTALIKLI TOPLUM VE HASTALIKLI İNSAN

"Kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalığını arttırmıştır. Yalan söylemelerine karşılık onlara elem verici bir azap vardır." ( Bakara 2/10 )


Türkiye artık şiddet paranoyası içerisinde ömür tüken bir ülke haline getirildi. Okulda şiddet, evde şiddet, toplumda şiddet, televizyonda şiddet, siyasette şiddet, ekonomide şiddet, doğaya verilen şiddet..
Tv karşında her gün bir vahşetin yaşanması, bir katliamın yapılmasını haber olarak izlemekten yoruldu beyinlerimiz...

Kendimizi son dakika haberlerini takip etmekten, siyasilerin boş vaat eden söylemlerini dinlemekten alıkoyamayan bir hastalığın pençesinde cebelleşiyoruz hepimiz...

Şiddetin olağanlaşması ve bu ülkede günlük hayatta sıradanlaşması normal bir durum değil artık. Geçmişi darbeler, savaşlar ve ölümlerle dolu olan bir toplumda ve ortamda sağlıklı insanlara rastlamak ne kadar mümkün ?

İnsanı utandıran manzaralar bu ülkede artarak yaşanmaya devam ediyor. Hasta insanların, yönetici, idareci olduğu bir toplum eseri ! 

O hasta insanlar da bu toplumun eseri...Yetişen nesilde bunun etkisi altında, sorgulamadan, kokuşmuşluğu fark etmeden, bu sistemin bir parçası olmayı kabul etme yolunda...

Yani insanlar doğarken hasta olarak ana rahminden çıkmıyor; Dünya ya geldiği toplumun karnında yaşanan ekonomik, sosyolojik  ve siyasi bunalımların yarattığı hastalıkla sonradan tanışıyor... 

Kimi farkına varıyor ve mücadele etme kararlılığıyla insanca yaşamak için mücadele yolunu seçiyor, kimide ömrü boyunca bu hastalıkla yaşıyor veya yaşamayı kabul ediyor...!

Aslında kimse bu problemin kökünü ve sebeplerini ciddi anlamda dert edinmiyor. 

Sosyologundan, psikologuna kadar, toplumu hasta eden bu sorunların kaynağına inmeyi akıl eden ciddi kimselerde yok...

Eğer ülkenin en üst tepesinden, en altına kadar genelleşmiş bu şiddet hali, hastalıklı bir toplumun ortaya çıkardığı tabloyu göremiyorsa, yeni bir Türkiye hayali kuranların biraz daha gerçekçi düşünmesi lazım!

Bu toplum neden böyle oldu? 
Neden ve nasıl bu hale geldik?  gibi soruları tartışmaya açmak ve gerçeklerle yüzleşmek lazım...

Sadece yüzeysel bir sorunmuş gibi panellere, seminerlere, tv programlarına,raporlara dökülen söylemlerde kalmak yetersizdir.Bu hastalıkların sebepleri  araştırılmalı ve biran önce toplumun herkesimini de sürece dahil ederek, müdahale süreci başlatılmalıdır.

Aksi taktirde özellikle böyle bir yer  (Ortadoğu'da) ve  zamanda (Bölgesel siyasi ve ekonomik istikrarsızlık,savaş vs.) ABD gibi kapitalist güçlerin yıllardır devrede olduğu ve toplumları iyileştirmek (Demokrasi) adına yaptığı ameliyatların faturalarından, ülke olarak bizlerde payımıza düşeni almaya başlarız.

Bu sebeple, toplumdaki hastalık haline gelmiş sorunlarımızı çözmenin yolu, sistemin değişmesi ile alakalıdır. Çünkü bu sistem de yaşayanlar,  hayatından pek umutlu ve mutlu değiller..Yani çoğunluğu böyle düşünüyor. Herkes artık burnundan solur hale gelmiş ve sinir hastası olma yolunda şiddete eğilimli bir iç dünyada yaşıyor.

Bu bireysel ve toplumsal ruh hali bizleri yönetenlerin pek dikkate aldığı bir durum değil! Çünkü: toplumun bu halde gelmesinin en temel sorunu bizi yönetenlerdir. Onlar her şeyden önce oy kapma ve koltuk yarışındalar. Ölenler, öldürülenler, evinden yurdundan edilenler, hapse girenler...

Bu ülkede yıllarca dökülen kanlar, ağlayan analar, Ortadoğu'daki halkların yaşadığı  içler acısı vaziyetler vs. bunların hepsi kendiliğinden oluşan şeyler değil. Bu kararları verenlerin ruh hali...! 

Bugün ki toplum hasta ve yetersiz politikacıların aldığı kararlar neticesinde bu hale geldi.Aslında onların yaşadığı ruh hali, toplumun içinde bulunduğu tablonun derinliğini daha iyi gözler önüne seriyor.

Yegane değerin para olduğu, mal-mülk olduğu, mevki makam olduğu, başka hiç bir değerin geçerli olmadığı bir toplumda, barıştan, huzurdan, tertemiz inançtan, refahtan, huzurdan, bereketten, adaletten, vicdandan söz etmek mümkün değildir!

İnsanların ruh halini cinnete çeviren, fuhşa sürükleyen, insan öldürten, inançlarını sömüren,  geçerli bir ekonomik  - sosyo - politik sistem içerisinde, potansiyel suçlu, potansiyel düşman haline getirilerek  normal bir beyinle yaşamak yada yaşadığını varsaymak mümkün müdür?

İnançlı yada farklı inançlara mensup her düşünceden kesimin yaşadığı ortak sorun, gelir adaletsizliği, sistemin normalmiş gibi işleyişi, insanların önemlice bir kısmını bir işten, bir gelirden, birçok şeyden mahrum edilerek yaşamaya mecbur bırakmak sistemin hastalığının çok yönlü göstergesidir.

Hani devlet toplum yararının hizmetindeydi diye eski bir söz vardı. Devlet oldum olası özel çıkarların hizmetinde olmuştur. Aynı günümüzde yaşanan örnekler gibi! 

Halkın oylarıyla elde ettiği iktidar gücünü,mülk sahibi ve kendi gibilerine peşkeş çekerek rant elde etmesi ve onları halkın alt kesimindeki zararlı sınıflar olarak nitelendirilen kesimlere karşı asker ve polisi ile koruması,kendi vatandaşlarının haklı eylemlerine de polis baskısıyla müdahale etmeleri, şiddet toplumunun yaratılmasına zemin hazırlamaktadır.

Para ve maddi zenginlik yegane değer mertebesine yükseltilirken, bir tapınma ve ilahlaştırma aracı haline gelmişken, bu ülkenin ortak değerleri sadece iktidar ve çevresi tarafından yağmalanırken, işsizlerin, yoksulların, yaşamak için, bu zalim ve hasta sistemin emrine köle edilmeleri, şiddetin katlanarak yaklaştığını haber veriyor.

Her geçen gün hayat daha da pahalandırılıyor ve geçimsizlikler çığ gibi büyüyor. Tüketim için alternatifler artırılıyor. Millet fakirliğini evinde sofrasında karın tokluğuna yaşarken, bu defa reklamlar, diziler, programlar, devreye sokuluyor. 

İnsanlar televizyonlarda gördükleri yaşamlara özendiriliyor ve satın alma istekleri psikolojik olarak devreye sokuluyor. İnsanların çoğu asi olmaya ve yaşamak istedikleri hayatı yaşamaya zorlanıyor. 

Bu hasta sistemin insanlar üzerinde yarattığı tatminsizlik duygusu, eksiklik duygusu,yoksunluk duygusu gibi tohumların insan beynine serpilmesi ve sonrasında yeteneksiz oldukları, çaresizlik bilincinin kökleşmesi sağlanıyor...

Böylece Allah'ın yarattığı kullar olarak geleceğe umutla bakma duygularımız köreltiliyor.

Böylelikle kapitalist sistemin yarattığı tüketim ve özenti çılgınlığı, aile yapılarının da çözülme sürecini başlatıyor...

Bununla beraber boşanmalar, kadın şiddeti, cinayetler, evden kaçmalar, suça karışmalar vs. artış gösteriyor.  Faşist sistemle propagandalar yapılarak, toplumlar ayrıştırılıyor...

İnsanların çoğunun sosyo-ekonomik problemler içerisinde ite kalka ömür tüketmesinin asıl sebebi, onları buna layık gören sistem ve rejimdir. 

Ülkeyi yönetenlerin toplumun gerçek sorunlarına yabancı kaldıkları açıkça ortadadır. 
 
Bizi yöneten ve hazinenin anahtarını elinde bulunduranlar, daha çok baskı, şiddet, kutuplaşma ve toplumun bir yarısını diğer yarısına düşman ederek iktidarlarını, koltuklarını muhafaza edebileceklerini sanıyorlar. 

Bir çok kitleleri de buna inandırarak peşlerinden sürüklemeyi başarıyorlar. Toplumu Müslüman - Laik, Kürt - Türk, diye ayrıştırıyorlar. Bize oy verenler ve vermeyenler, bizim gibi düşünenler ve düşünmeyenler anlayışını körükleyerek ömürlerini şiddetten beslenerek uzatıyorlar.

Yeni iç güvenlik yasaları çıkararak, toplumda yaşanabilecek baskılara yönelik bir ilaçmış gibi sunmayı hedefliyorlar. Yaklaşan seçim sürecinde, dillerindeki söylemlerle toplumsal krizi derinleştirmeyi ve ondan beslenerek,  bir dönem daha bu hasta toplumun dertlerine derman olacaklarını düşünüyorlar. 

Bunu da siyasi tahribatlar büyütülmeden, yoksulluk ve sefalet azdırılmadan, kutuplaşma ve şiddet devreye sokulmadan başaramayacaklarını çok iyi biliyorlar...

UYANIN!

Great Reset'çilerin Yeni Dünya Düzeninde Türkiye için planı, ABD gibi bir göçmen ülkesi, Çin gibi ucuz işgücü cenneti olması var.  Bu ko...