Bu Gidiş Nereye ? Servet Ünal - 4 Haziran 2017
2000 yılı sonrası internetin yaygınlaşması ve teknolojinin gelişmesiyle beraber, bireyler başta olmak üzere, dünya siyasetinde ve toplumsal değerlerde olağanüstü bir durum baş göstermeye başladı.Hep yeni krizler üreterek yola devam eden bu sistem, maalesef ki yeni krizler üreterek yol almaya devam ediyor ve buna da kimse engel olamıyor..
Son 25 yıllık süreçleri iyi sorgularsak, cereyan eden büyük olayların 9-10 yıl aralarla ortaya çıktığı ve yaklaşık 20-25 yıl süren genişleme dönemi ile bu süreçlerin devam ettiği görülecektir. Taa ki yeni bir “yapısal krize” kadar devam eden bu olaylar zinciri, sistemin yaklaşık 50 yıllık ömrünü uzatarak uzun bir yol almaya devam edecektir..
Günümüz dünyasının, maddi düzeni ağır basan bir sistemde, toplumların kaderi kendi istekleri dışında tayin edilmeye mahkum edilmiştir.
Kurulan sistemde faiz ödemeyen yada borçlu olmayan çok az insan vardır. Ve herkes kurulan sistemin hizmetindedir.
Bireyin bu istek dışı gidişe direnmeden teslim olması, gelişen dünyada geri dönüşü olmayan tahribatların yanı sıra, değerlerin de yok olmasına ve çürümesine hız katmıştır.
Hep yeni krizler, sorunlar ve olaylar bütününde ömür tüketerek köreliyoruz, bunu farkında olmadan bile..
Elimizdeki küçük telefonlara sığdırdıkları koskoca dünyayı, neden saniye saniye takip etmemiz gerektiğini bile yeterince anlamış değiliz.
Peki dünyanın öbür ucunda yaşanan bir olayı, müdahale etme şansımızın bulunmadığı bu an ve durumla ne alakası var ki, bizi bunu bilmeye yada takip etmeye zorluyorlar?
Bunun ötesinde boş ve anlamsız meşguliyetlerle algımızı yönetiyor, düşünemez ve sorgulayamaz bireylere dönüştürüyorlar bizi...
Tatmin olmayan ve daha fazla tüketime yönlendirilerek, kazanmasak ta sadece tüketelim anlayışı ile bizi kullanıyorlar.
Böylelikle çevremizde olan bitene biraz daha duyarsız kalarak, sorunlara kulak tıkıyor, yabancılaşıyor ve uzaklaşıyoruz gerçek dünyadan...
Yaşadığımız Ortadoğu coğrafyasında yaşam tam bir patinaj hali söz konusuyken,
Milyonlarca insan kurtarılmayı beklerken,
Çamura saplanmış bir aracı kurtarmaya çalışır gibi daha da batan bir hal aldığımızı görmüyor muyuz?
Savaşlar, ölümler, göçler artarken ve insanlığın bu durum karşısında sessiz ve tepkisiz kalıp izlemesi, trajedinin de diğer bir boyutudur aslında.
Peki neden üretmiyoruz! Yada neden üretemiyoruz?
Yönetemiyoruz kendimizi!
Artan bunca bilgi ve imkan ışığında!
Neden yeni fikirler edinerek, geliştirmiyor ve patentler almıyoruz!
Dolayısıyla insanlık ve uygarlık artık kritik eşiğe gelip dayanmış bulunuyor.
Artık sadece üniversite okumak ve kitaplarla meşgul olmak yetmiyor.
Elde edilen geçmiş birikimlerin ışığında, içine inancıda katarak pratiğe dönüştürmemiz ve harekete geçmemiz gerekiyor.
Artık doğa ve diğer canlılar da bizim gibi tükeniyor. Kısacası biz onları bilinçsizce tüketiyoruz.
Hiç bir şey de geriye gitmiyor.
Öyle yada böyle bu dünya da ilerlemeye ve yol almaya mahkumuz hepimiz!
Ya hepimiz düzeleceğiz ve kendimizle beraber dünyamızı düzelteceğiz,
Ya da bu gidiş hayra alamet değil,
Kendi dünyamızda yavaş yavaş, yada topyekun öleceğiz...
Yorumlar
Yorum Gönder