Ana içeriğe atla

ŞAHSİYET İNŞAASI

Şahsiyet İnşaası - Servet Ünal - 8 Nisan 2019

Toplumun her bireyi kendi şahsiyetini yeniden inşaa etmelidir/edebilmelidir. Yoksa toplumsal çöküşteki hız kaçınılmaz olacaktır. Kendi iç dünyasını besleyerek, cephanesini ve enerjisini oluşturmayan birey/toplumlar hayattaki zorluklarla nasıl mücadele edecek!

Birey yada toplumdan kaynaklı içsel bir çok sorunlarımız var. Bu sorunlar bir kaçışı tetiklerken, diğer yandan bireyi arayışlara itiyor. Bununla beraber toplumsal düşünce ve hafıza kaybı yaşamaya başlıyoruz.

Yıllarca değiştirmediğimiz yerleşik zaaflar da var. Bunun en önemlisi düşünsel zaafların yaşanması. Buda aslında içsel zaafların bir tezahürü olarak karşımıza çıkıyor. İşte bu zaaflar bizleri içten içe tüketiyor. 

Aslında inançlı insanlarda yerleşik bir zaafın kalıcı olmaması gerekiyor. Ama bizde ki alıştırılmış ve kabul edilmiş bir sendroma hatta hastalığa dönüşmüş bir durumdadır.
Herkes işlemediği hatalarının kahramanlığını kendi dış dünyasında yaşıyor. Bu sebeple kendini temize çıkarıyor.

Oysa elbise ve cesedimize bulaşan bir pislikle uğraştığımız kadar, kalbimize ve beynimize bulaşan pisliklere kayıtsız kalabiliyoruz.

Kaygılarımızın nasıl değiştiğini unutmaya başlıyoruz. Ve sonrası kendi isteğimizle arayışını sürdürdüğümüz benliğimizle sapıyoruz.

Aslında kimse durduk yere sapmaz. Allah’ta kimseyi saptırmaz. Tam tersi Allah insana yol açar, hangi yolda yürümek istiyorsa...

Peki bu arayışımızla, kusurlarımızı anlayabilecek durumda mıyız? Yada kusurlarımızı bize anlatacak samimi dostlarımız var mı yanımızda?

İnsan temizlenmek için nasihat ve tavsiyelere ihtiyaç duyar. Birbirini temizlemek zorunda olduğunu anlamasa bile!İçsel sorunlar çözülmedikçe, dışsal sorunlarda da yeteri kadar inisiyatif alınamayacağı da bilinmelidir.

Kaygılarımızın değiştiğini fark etmedikçe, ne kendimizi, nede yeni neslin şahsiyet inşasını da gerçekleştiremiyoruz.

Ahlaki zaaflarla yüzleşmedikçe, en temel yaşama ve bütünlük unsuru olan vicdanımızı da yitirmeye başladığımızı unutuyoruz.

Seküler algının sistemde bencil, tek tip, kopya bireyleri çoğaltarak hayatı vurdum duymaz hale getirdiğini, gerçek İslam’la (Müslümanlıkla değil) tanışabilmiş kişilerin şahsiyet, insanlık ve doğruluk ürettiğini fark edemiyoruz.

Bununla beraber şahsiyet inşaası kolektif bir organizasyona dönüşmediği müddetçe, toplumsal değişimin ve dönüşümün yaşanamayacağı da ortadadır.Bozuk bir sisteme karşı münferit olarak ayakta kalmakta mümkün değildir. Sistem yapboz tahtasına dönüştüğünden yeni nesilleri yetiştirmek bile zorlaşmıştır. Bu yetişme okullarda, camilerde olacak şey de değildir.

Bu coğrafyada güven ortamı da tesis edilememiştir. Kurumsal bir güven ortamı oluşturulamadığından, ne din, ne eğitim, ne sosyal hayata katılımda tam anlamıyla söz konusu değildir.Dürüst, yalan söylemeyen, haksızlık yapmayan, üzerine aldığı sorumluluğu yerine getiren, güven veren, emin olan ve Allah’tan korkan insan sayısında bile azalış olmuş, maalesef artış yaşanmamıştır.

İslam’ı da duygusal olarak kabullenmiş bir durum söz konusu. Geçmişten gelen adetlerin din olarak yaşanması ve içselleştirilmesi, kişilik inşasındaki en büyük engellerden biri. Çünkü: din yaşama biçimidir buna bile doğru ve anlaşılır bir şekilde geçilememiştir.

Bu sebeple insanların razı etme mercileri ve ibadet ettikleri ilahları bile değişiklik göstermiş durumda. Herkes artık Allah’ı razı etmek ve tapınmak yerine parti ve parti liderini, zengin ve otorite sahiplerini, başkanını yada menfaati olanları razı eder, över ve tapınır oldu.

Şahsiyetler bu sebeple yara alıyor ve tedavi edilmesi gerekiyor. İnsanın kendi iç dünyasında bir ilkesi olmayınca, toplumsal çıkarlar belirleyici ve yönlendirici olmaya başlıyor.

Dünya kaygıları, uhrevi kaygıların önüne geçiyor ve gerçeği açığa çıkaramaz bir hal alarak yaşıyoruz.

Allah’ın baktığı yerden bakılmadığı için aslı göremiyor toplum. Mevcut beşeri, siyasi ve sosyal sistem neyi işaret ediyorsa onu görüyor ve yönelmeye başlıyor.
Kimi hain, kimi kahraman ilan edeceğini de o sistem belirliyor ve algıların değişmesini kafaların karışmasını sağlıyor.

Bu arayış gibi hakikati aramaya ve bulmaya devam ediyoruz. Kimimiz bulunduğu çember içerisinde dönüp dolaşıp aynı yere gelirken. Kimiside bu çemberi aşarak hakikati bulma özgürlüğüne erişiyor.

Kişilik inşaasını tamamlayamayan bireylerin ve kitlelerin mahkumiyetide, modern kölelikle nesilden nesile devam edecektir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ORTADOĞU'NUN DÜNÜ,BUGÜNÜ VE BEKLENEN SU SAVAŞLARI

Haçlı Seferleri, dünya tarihinin en uzun soluklu mücadelelerinden biri olarak tarihe geçmiştir. Müslümanlar, amaçlarını anlamak konusunda yetersiz kaldıkları bu yeni komşularını, siyasi rakiplerine karşı kullanabilecekleri bir araç gözüyle bakarak fazla önemsememişlerdir.  Haçlılar da bu durumdan istifade ederek belki de umulandan çok daha rahat bir şekilde ana hedefleri Kudüs'e ulaşmayı ve Ortadoğu'ya yerleşmeyi başarmışlardır.   B aşlangıçtaki heyecan, karmaşa ve ön yargılar aşıldıktan hemen sonra tarafların, siyasi gereksinimlerinin aslında birbirlerinden pek de farklı olmadığı gerçeğini idrak etmeleri güç ve iktidar adına yapılan siyasî ittifakları da beraberinde getirmiştir.   Ve bu günümüzde de farklı versiyonlar ile devam etmektedir. Müslümanlar tarafında Nureddin Mahmud b. Zengi, Selahaddin Eyyûbî ve Memlûklar, Haçlılar safında ise IX. Louis ve bazı istisnalar dışında 200 yıllık bu mücadeleye yön veren, seferlerin kaderini etkileyen temel olgu, siyasî ve ekonomik

AÇIN GÖZLERİNİZİ VE ETRAFINIZA BAKIN

Çöpün içinden yemek toplayan, sokaklarda titreyerek uyumaya çalışan, çocuğunun eğitimine parası yetmediği için kendisini öldüren insanların, evine ekmek götürmek için sokakta peçete satan çocukların olduğu ve gençlerin artık karamsarlaştığı bir ülke gerçeğini yaşıyoruz! Bir taraftan kendini İslam’a nispet edip koca saraylarda düğünler yapan, sonunda pislik olarak çıkacak yemeğini koyacağı tabağa binlerce lira verip, sadece birkaç saat giyip bir kenara koyacağı gelinlik için para savuran, gösteriş olsun diye şatafatlı düğün yapan ve komplekslerinden arınamamış ve bunları bir övünç, bir şeref görerek yaşayan milyonlarca insanlar var. Maalesef bize de böyle bir zamanda yaşamak farz oldu. Bu bizim tercihimiz değildi ama oldu! Bunlar Allah’a teslim olduk, biz gerçek bir Müminiz deseler de, bu sadece bir yalan. Bindikleri son model arabalar ile her yıl bunu nasıl yenileyeceğini düşünen tiplerin çoğalması, geçtikleri sokaklarda yoksullar için “Allah versin” edebiyatı yapıp, “Allah’ın vereceği

ÇÜRÜMEYİ FARK ETMEK

  Çürüyoruz!   Hemde öyle rezil ve vakitsiz bir çürümede değil bu!  Herkes hissediyor artık! İçimizde ve dışımızda fark edilmeye başlıyor. Yalnız içinde yaşadığımız toplumun değil, içinde yaşadığımız dünyayı da çürütüyoruz kendimizle beraber. Denizlerimiz, ormanlarımız, ilişkilerimiz, ruhlarımız… Tabi bu sessiz çürümeye kulak tıkayan ve yokmuş gibi davrananlarda var! Sistemin labirent içinde dönüp dolaşıp aynı yere getirdiği çaresizlikteyiz.  Yoldaki işaretler bize çıkış yolunun nereye çıktığını gösteriyor aslında! Ama umursamıyoruz! Kritik düşünmediğiniz sürece, sorgulayıp, araştırmadığınız ve gerçekleri öğrenmediğiniz sürece ve en önemlisi bilinçlenerek hayatınıza korku ve panik pompalayan, sisteme hizmet eden televizyon kanallarının başından kalkıp itiraz etmediğiniz sürece yine tüm kapılar çıkmaza çıkacak ve bizi döndürüp yine o sistem denilen labirentin içine çekmeye devam edecekler. Türkiye’de 24 saat içerisinde gündem olarak nelerin hızla değiştiğini ve tanık